Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Ayasofya ne?

Ayasofya ne?

“Ayasofya Müzesi”nin müdürü anlatmış, bir arkadaşımdan dinledim: “Çok sayıda yabancı devlet erkânı Ayasofya’yı ziyaret ediyor. Bu devletlular hıristiyansa, soruları şu oluyor: Ayasofya ne zaman kilise yapılacak?”

Bu anekdotu anlatan arkadaşımın mübalağa edebileceğini düşünmedim değil. Fakat, “Ayasofya”nın müze yapılışının arkaplanı mübalağa ihtimalini ortadan kaldırıyor.

Hani şu sıralar Fransa meclisi 1915 tehciri hakkında karar aşamasında ya. Eğer karar çıkarsa, 1915 tehciri, yani göçürmesi “Ermeni katliamı” olarak tescil edilecek. Aksini iddia etmek suç sayılacak!

Bu Avrupa’nın örtülü hafızasında zaten kayıtlıydı. O kayıt şimdi kâğıda dökülecek.

Avrupa’nın örtülü hâfızasının bir bölümü 1. Dünya Savaşı galibiyetinden sonra yazıya geçirildi. Sevr hazırlıkları sırasında konuşulan mevzuları, Sevr anlaşmasında yer alan hükümleri okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.

Ayasofya da Avrupa’nın örtülü hafızasında “kilise” olarak kayıtlıdır! Camiye çevrilmesi, barbarca(!) bir müdahaledir. Bugün Avrupa’nın tarihten günümüze ulaşmış en eski yapısı Ayasofya’dır. Bu yapının kilise olarak korunması ve yaşatılması onlar için şarttır.

Nitekim bu husus Sevr görüşmelerinde kayda geçirilmiştir.

Lozan’la Sevr zıtlığı muhkem bir kaziye gibi savunulur.

Gerçekten Lozan Sevr’e zıt mıdır? Görünüşte öyledir. Sınırlar belirlenmiş, istiklâl tam olmasa da sağlanmıştır. Ama Sevr’de yer alan hükümler veya Sevr’in altyapısında ele alınan mevzular, Lozan’la vücut bulan Türkiye Cumhuriyeti tarafından zaman içinde ete kemiğe büründürülmüştür.

Batının husumet gösterdiği hususlardan kurtulmak için neler yapmadık ki? Devrim tarihi hocaları o meşhur “devrim”leri bir de bu gözle okumalı!

Ayasofya’nın Sevr öncesi görüşmelerde kiliseye çevrilmesi şartı kayda geçirilmiştir.

Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul teslim olmadığı, cebren alındığı için, fetih hakkı olarak hissesine düşen bir yapıyı camiye tahvil edip vakfetmesiyle yeni bir kimlik kazanmıştır.

Bugün Ayasofya, Bizans eseri olduğundan daha fazla Osmanlı eseridir. Ayasofya’nın beş yüz küsur yıl ayakta tutulmasının hangi şartlarda mümkün olduğunu iyi düşünmemiz lâzım.

Ayrıca yapının Osmanlı görünümünden ayıklanması hâlinde nasıl bir görünüme sahip olacağını da dikkate almak gerekir.

Ayasoyfa, minareleriyle, çevresindeki yapılarla birlikte Osmanlılaştırılmış bir Bizans eseridir. Mabed olarak yapılmıştır, ibadethane olarak yaşatılması gerekir. Peki TC’nin ilk döneminde neden müze yapıldı?

Kilise yapılamayacağı için!

Tıpkı hıristiyan olamayacağımız için “laik” olduğumuz gibi!

Ayasofya’yı; Atatürk dahil hiçbir devlet yöneticisi kiliseye tahvil edemezdi. Atatürk çok güçlü bir liderdi, Ayasofya’yı müzeye dönüştürdü! Batılıları böylece memnun etti.

Türkiye, Cumhuriyet’ten sonra Ayasofya üzerinde tam tasarrufta bulunacak güçte değildi. Hükümranlık alanı Ayasofya’yı cami olarak yaşatmaya yetmiyordu.

Bugünlerde Ayasofya yeniden gündemde. Şöyle veya böyle Ayasofya’dan söz ediliyor.

UNESCO’nun Dünya Kültür Miras Listesi’nde Ayasofya müze olarak tanımlanmıyormuş. 2005 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin de, Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Vakfı hayratında olan cami olduğunu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı bulunduğunu açıklamış.

Bu durumu Türkiye’nin hükümranlık alanının genişlediğine, Ayasofya’yı Fatih’in Vakfı olarak tekrar camiye tahvil edecek gücü kazanmasına yormak aşırı iyimserlik mi olur acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi