Asıl Sorun Laiklik
Geçen yazıda başlıktan sormuştuk “Asıl Sorun Demokrasi mi Laiklik mi?”
Bundan ne anlaşılır?
“Bu ikisinde de sorun var ama birisi asıl, diğeri ayrıntı bir sorundur.”
En azından ben bunu kasdetmiştim.
Biz o yazımızda demokrasilerde halk iradesinin “seçim” ve “yasama yetkisi”, yani “laiklik” gibi iki ayağından bahsetmiş, asıl sorunun “seçim” değil “laiklik” olduğunu vurgulamıştık. Bunu da adım adım açıklayacaktık. Fakat daha bir adım atmadan bazı kardeşlerimiz bizi “bu ikisini de istemekle” suçladılar yorumlarında.
Süphanallah! Bunu nasıl çıkardılar o yazıdan kimi yorumcular? Ne başlıkta, ne de yazıda yok böyle bir şey. Sanırım bazı yorumcuların ifade ettiği gibi kimileri yazıları okunmadan yorumluyor.
Neyse, biz demokrasilerdeki “yöneticilerin seçimle belirlenmesine” temelde karşı olamayız. Çünkü bunu “asr-ı saadet uygulaması ile” dünyaya öğreten biziz. Ayrıntılarda farklılıklar vardır elbette ama burada yazacak kadar önemli değil. İsteyenler “İslam’da Devlet ve Siyaset” kitabımıza bakabilirler.
Gelelim ikinci ayağına. Demokrasinin ikinci ayağı olan “halkın iradesi ile yasaların çıkması” düşüncesi, aslının olup olmadığı veya tam olarak gerçekleşip gerçekleşemeyeceği bakımından üzerinde çok tartışılan bir konudur. Bir de biz soralım; acaba bu düşünce uygulamada gerçekleşiyor mu? Gerçekleşen yasamada yüzde kaç halkın iradesi belirleyici oluyor?
Hemen söyleyelim, demokrasinin “Türkiye modelinde” halkın iradesinin yasalar üzerinde hiçbir belirleyici etkisi yoktur!
Bırakın halkı, yasama görevi olan milletvekillerinin bile çoğu kez sözü dinlenmiyor. İşte son zamanlarda medeni hukuk ve ceza hukuku baştan sona değişti. Nasıl oldu bu iş?
Sistemin asıl sahipleri birilerine bu yasaları toptan hazırlattı. Hazır olan paket iktidar partisine verildi. Onlar da komisyonlardan geçirerek TBMM ne indirdiler. Parmaklar kalktı ve iş bitti. İçinde ne vardı tartışmadılar bile.
Hatırlarsınız, Ak Parti içinden bazıları yasadaki “zina suç değildir” ibaresini “zina suçtur” şekline çevirmek istedi. Ama içeriden ve dışarıdan öyle bir kıyamet koptu ki, teklifi yapanlar yaptıklarına bin pişman olarak tükürdüklerini yalamak zorunda kaldılar.
Oysa halk zinayı hem suç, hem günah, hem de ayıp ve ahlaksızlık olarak kabul ediyor. Yasada var mı bu irade?
Yok!
Bu mu demokrasi?
Hayır! Bizdeki demokrasi kör ve kötürümdür. Fakat hakkını yemeyelim, elbette demokrasi bu değildir! Biz bunun cılkını çıkardık. “Vur” deyince öldürdük yani. Buna “demokrasi” denmez, dense dense “alaturka demokrasi” denir. Şekil var, ruh yok.
Gerçek demokrasi ile yönetilen ülkelerde vaziyet bu kadar kötü değil elbette. Orada halkın istedikleri ile yönetenlerin istekleri uyuşur. Halk geneli belirler, uzmanlar da o geneli yasalar halinde formatlayarak kanunlaştırırlar. Bizdeki gibi halkın hiç haberi olmaz değil yani.
Fakat bu işler bizde asla böyle olmaz. Acaba neden olmaz?
Bizde bir sorun var da ondan.
Nedir o sorun?
İslam. Yani bir başka ifade ile bizim Müslüman olmamız.
Ne demek bu? İslam veya bizim Müslüman oluşumuz demokrasiye nasıl mani oluyor?
Yazı uzadı. Bundan sonrasını gelecek yazıya bırakalım mı?