Vicdanlara gerçekleri söyletme operasyonu
Bugün yeniden “Hayata Dönüş” operasyonları gündemde. Zira suçlanan devlet görevlilerinin önemli bir kısmı ile ilgili davalar zaman aşımına uğramış. Bilmeyenler için küçük bir parantez açıp açıklama yapalım. 2000 yılında cezaevlerinde toplu isyan çıkmış ve mahkûmlar cezaevleri koşullarının iyileştirilmesi için açlık grevleri ile beraber isyan başlatmışlardı.
İktidarda DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in başında olduğu bir koalisyon hükümeti vardı. Yirmi büyük cezaevinde devam eden isyana bir arabulucu heyeti müdahil oldu.
Heyetin başında da önemli bir isim var, Zülfü Livaneli. Görüşmeler olumlu sonuçlanmıyor ve ardından düzenlenen operasyonlarda ikisi asker, 30 mahkûm hayatını kaybediyor. İsyan kanlı bir şekilde bastırılıyor.
Bugüne kadar uzunca bir zaman geçiyor ve sorumlular hakkında açılan davaların çoğu zaman aşımı ile düşüyor. “Dün gece hayata dönüş operasyonları” adı verilen bu baskınla ilgili yapılan bir yayına katılan Zülfü Livaneli, o zamanki girişimleri hakkında konuşuyor ve ezcümle şunları söylüyor “Bizi göstermelik olarak cezaevlerine soktular. Ve isyan kanlı bir şekilde bastırıldı.
Devlet baskına karar verilmişti ve kendi elemanlarını suçlu da olsa hep korudu. O günler hâlâ rüyalarıma giriyor. İşin tuhafı iktidarda solcu, şair ve hümanist bir iktidar vardı.”
Evet, gerçekten işin tuhaflığı burada ortaya çıkıyor. Livaneli, kumaşı kendinden olan Ecevit iktidarının adını bile anmıyor, yani koruyor. Aydın namusu ile erkekçe suçlasana! Yooo, bu Livaneli’ye yakışmaz.
Aynı yamuk bakış açısını Sivas olaylarında da görürüz. İktidarda Erdal İnönü başkanlığında CHP vardı. Madımak otelinden kendisini arayan mağdurlara “Merak etmeyin, her şey kontrol altında” diyen kişi de ne yazık ki Erdal İnönü idi. Ne hikmettir Madımak olayında onun adı sorumlular arasında hiç anılmadı.
Akit gazetesinin açıkladığına göre Madımak faciasından sonra “Bütün ölenlere yanda raporu vereceksiniz” diye doktorları yönlendiren de aynı kişidir.
Dersim soykırımı, Mustafa Muğlalı’nın tarihe geçen 33 kişinin İran sınırında kurşuna dizilmesinin emrini veren bir babanın oğlu olmak gibi özellik taşıyan Erdal İnönü’de Madımak’tan tertemiz çıkabilmeyi başarmıştır. Ne Zülfü Livaneli, ne de onun gibi düşünenler, gerçek faillerin asla peşinde olmamışlardır.
Niyetleri bağcı dövmek değil, üzüm yemek olsaydı, başlarını önce başlarına çevirirlerdi. Siyaseten peşinde oldukları insanları sorgularlardı. Buna cesareti olmayanlar ancak bazı televizyon programlarına katılıp, vicdanlarını temizlemeye çalışırlar. Zira korkaklar için tek yol budur!
Şemdin Sakık, Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk için
Efendim, BDP milletvekili Sırrı Sakık, meclis kürsüsünde yine ölçüsüz atıyor, “Geçmişinizle hesaplaşın, siz 1915’de Ermenileri katlettiniz.” Şimdi sıkı durun, önümüzdeki yıl, Fransızlar ona uygun bir nişan, bir ödül mutlaka verirler.
Baksanıza Orhan Pamuk da aynı sözleri söylemiş ve Nobel’i kapmıştı. Konuş, konuş da ödülü kap! Ama Fransız gâvurunun istediği gibi konuş. Geçmişini karala, soyunu sopunu kötüle ve ödülü kap!
Türkiye’yi Ermeni katliamı ile suçlayan bir yasayı parlamentosuna sevkeden Fransa, bir yandan bizi içerden vurma çabasında. Bir zamanlar Nobel’e aday gösterilen ünlü romancımız Yaşar Kemal’e * Légion d’honneur, nişanı veriliyor. Daha önce de aynı ödülün bir küçüğü verilmiş zat-ı muhtereme. Ben de saf saf Yaşar Kemal’in son Fransa hamlesinden etkilenip o nişanı almayı reddeceğini düşünmüştüm.
Fransa’nın kara Afrika’nın Cezayir savaşçılarının ve Ruanda halkının kanları ile dolu bir sandıktan çıkarılan o ödülü nasıl sahipleneceğini düşüne durayım, Sırrı Sakık’a “Ermeni soykırımı” iddiaları ile ilgili karşı cevap bugün Allah’ın rahmetine uğurladığımız büyük Kürt Bilgesi Abdülmelik Fırat’ın geçmişte yaptığı bir söyleşiden geliyor. “Orada Türkler yoktu, Ermeni çetecileri bizim canımıza, malımıza, namusumuza kastettiler ve onlara gereken cevabı biz verdik, yani Kürtler verdi.”
Şemdin Sakık ve Orhan Pamuk’un kulakları çınlasın. Tabi duyu yeteneğini kaybetmemişlerse!
* Légion d’honneur: Bu nişan ilk defa Napolyon Bonapart tarafından ihdas edilmiş, ve o günden bugüne Fransız Kültür ve Medeniyeti’ne katkıda bulunanlara verilen en yüksek nişan olma özelliğini korumuştur.