Fransa, İsrail, ABD... Bu nasıl yaptırım?
Şahsiyetli bir dış politika takip edildiği izlenimi verilirken, aslında yapılanların iç politikaya destek vermek için popülist bir yaklaşım olduğunu görseniz ne yapardınız? Birbiriyle yakından ilişkili üç devlet bağlamında buna açıklık getireyim.
Mesela; İsrail’e ağzının payının verildiği, haddinin bildirildiği izlenimi uyandırılırken, aslında sürecin öyle işlemediğini; meydanlarda halka söylenenin aksine, esasta ilişkilerin hiç de gerilemediğini, hatta ticari ve diğer ilişkilerin hacminde artış bile olduğunu; İsrail’in bize muhtaç olduğu söylenirken, aslında bunun öyle olmadığını, mesela askeri anlaşmaları iptal eden tarafın İsrail olduğunu görseniz, ya da “kahrolsun İsrail!” diyenin “soruşturmaya uğradı”ğına şahit olsanız ne düşünürdünüz?
Mesela; “Ermeni soykırımı olmamıştır” demeyi yasaklayan, diyene bir yıl hapis ve 45 bin Euro para cezası öngören bir yasa yapan Fransa’ya karşı yüksek perdeden eleştiriler savururken, Fransız mallarına karşı boykot gibi bir tutumun sergilenmeyeceğinin açıklanması ya da “yaptırım” diye ortaya atılanların esasında Fransa için çok da önemli olmaması, “Fransa’nın Cezayir’de yaptığı soykırım”a dair bir girişimde bulunulmaması karşısında nasıl bir halet-i ruhiye içine girerdiniz?
Mesela; her yıl ABD Başkanı’nın “Ermeni Soykırımı” ifadesini kullanıp kullanmayacağını merak edip endişeyle hop oturup hop kalkıldığını, bunu önlemek adına da “Türkiye’nin ABD için ne denli önemli olduğunu vurgulayan yakarmalar”ın ülkenin şahsiyetini ayaklar altına aldığını izleseniz; konu ABD Kongresine geldiğinde ne yapacağını şaşırmış bir halde, panik içinde yalpalayan bir dış politika ve yapımcılarını seyretseniz; ama bir kimsenin de çıkıp; ABD’nin başta Kızılderililer olmak üzere, dünyanın dört bir yanında yapmaya devam ettiği katliamları kınayan ve bunu uluslararası bir tutum haline getiren bir karar almaya yöneldiğini görmezseniz, böyle bir dış politikada şahsiyet arar mıydınız?
Eğer İsrail’e gerçekten tavır koyduysanız, bunu halka karşı bir gösteri malzemesi olarak yapmayacaksınız; İsrail’in altını oyacak, yaptığına pişman edecek her türlü faaliyete girişeceksiniz. Bu, savaş gemilerinin İsrail açıklarında, ama uluslararası sularda devriye gezmesi gibi büyük gösterilere veya İsrail karşıtı hareketleri destekleyip finansa etmek gibi gizli işlere kadar böyle olacak. Bir yandan da Yahudi ticaretini engelleyecek ne varsa onu yapacaksınız ki canları acısın da hizaya gelsinler. Yoksa “dünya finans piyasasının musluklarını elinde tutan Yahudiler”in, stratejik bir üs olarak yaşattıkları İsrail’e hiçbir şey yapamazsınız. Samimiyseniz, kahrolasıca İsrail’e “kahrolsun” diyenler hakkında soruşturma açacağınıza, onları taltif etmelisiniz. Ya da İsrail ile ticareti kesmeli, Yahudi mallarına topyekün boykot uygulamalı değil misiniz?
ABD’nin geçmişini gündeme getirmek, düzen verme adına dünyayı kan gölüne çevirmiş olduğunun altını çizmek, bunu ABD için her fırsatta bir baskı aracı olarak kullanmayı akletmek lazım gelmez mi? ABD Başkanının “Ermeni soykırımı” ifadesini kullanıp kullanmayacağına dair her yıl tekrarlanan kriz sürekli yaşanacağına, eğer bu konu bir daha gündeme gelirse, Amerikalıların “Kızılderili soykırımı” yaptıklarına dair karar alıp, bunu uluslararası alana taşımak, ABD ile olan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Andlaşmasını sonlandırmak ya da en azından şartlar müsait oluncaya kadar askıya almak gerekmez mi?
Maliye Bakanı, hükümetin Fransız mallarına boykot kararı olamayacağını, “Gümrük Birliği’nin tam üyesiyiz, hükümetin bir boykota öncülük yapması söz konusu olamaz” sözleriyle açıklıyor. Ne yani, Fransa da aynı gümrük birliğinin üyesi değil mi? Fransa niye Türkiye için çok önemli olan bir hususta, “gümrük birliğinin üyesiyiz, şu kadar ticari ve siyasi ilişkimiz var, böyle bir karar almamalıyız” gibisinden bir yaklaşımı sergilemiyor? Bir Bakan çıkıp böyle derse, alınacak tedbirlerin, takınılacak tavırların önünü daha baştan kesmiş olmaz mı?
Hele bir de “yaptırım” denen şu kararlara bakın: Diplomatik ilişkiler kesilmedikten sonra Büyükelçiyi çağırsanız ne olacak? Zaten hemen hemen yok gibi olan ikili askeri faaliyetleri ve ortak tatbikatları iptal etmeniz, ya da ticaret gemilerine karşı engelleme yapılmadıktan sonra, Fransız askeri gemilerinin limanlarımızı ziyaret etmesini yasaklamanız Fransa’nın canını mı yakacak? Fransa ile ekonomik ve ticari ilişkiler aynen devam ettiği sürece, gelecek ay yapılacak toplantıyı iptal etmenizin ne önemi var?
Fransa konusunda yapılması gereken şu: Fransızlar gibi düşünceye ceza vermek olmaz. Bir kimse, Türkiye’de veya başka bir yerde “Fransa Cezayir’de soykırım yapmamıştır” diyebilir, buna ceza verilmemeli. Ancak Dışişleri Bakanlığı ivedilikle şu kararı almalı: Türkiye’ye gelecek olan herhangi bir Fransız, velev ki bu Fransa Devlet Başkanı da olsa, giriş yapabilmesi için, içinde, “Fransa Cezayir’de soykırım yapmıştır” yazan bir belgeye imza atmak zorunda kalmalı, aksi taktirde Türkiye’ye girişine izin verilmemeli.
Bu arada, eğer tarihimizde bir Ermeni soykırımı varsa, başkasına, “siz de yaptınız” deyip de bu tarihi çirkefliği hoş görmek insanlığa sığmaz. Ancak, bir yandan tarihi vakaları dosdoğru, tarihi verilerle, belgelerle ve tarafsız olarak incelemek; bir yandan da bize insanlık dersi vermeye kalkışanların aslında buna lâyık olmadıklarını, kendi geçmişlerinin daha da karanlık olduğunu bir şekilde onlara anlatmak gerekir.
Bu nedenle, ABD, İsrail, Fransa ve daha başka hangi ülke varsa, bunlara ilişkin net bir uluslararası duruş sergilemek; kendi geçmişimizle ise, sonuçları ne olursa olsun, politik olarak değil de ilmi ve tarihi açıdan yüzleşmek gerekir diye düşünüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.