Madem aç kalacağız, gelin oruç tutalım!
Allah nasip ederse yarın oruçlu olacağız. Bu zamana kadar orucun hakkını verebildik mi bilemiyorum, bari bu sefer “Ramazan Ayı”nı “diyet fırsatı”olmaktan çıkarıp “oruç ibadeti”ni lâyıkıyla eda edelim. Mesela şöyle yapalım:
“Ramazan”nı, bireysel ve toplumsal ölçekte “ibadet ve Allah’a yakınlaşma”ayı olarak değerlendirelim. Bunun için iç alemimizi Allah’a yönlendirelim,Kur’an’a daha fazla sarılalım. Rasulullah’a ümmet olma bilincini daha bir kuvvetle içselleştirip amelimize aktaralım; bireysel ve ictimai ölçekte hayatımızı Kur’an ve Sünnet üzere revize edip yenileyelim.
İndirdiğimiz hatimler dilimizden öteye geçsin ve “Kur’an’ın bize verdiği mesaj”ın ne olduğunu idrak edelim. Okuduğumuz ayetlerde Allah’ın biz kullarından neler istediğini, Kur’an ayetlerine göre nasıl bir hayatı kuşanmamız gerektiğini, “vahyin çizgisi”nin ne olduğunu araştıralım; böylece dillerimizde terennüm eden Kur’an gönüllerimize insin, bilincimize yerleşsin, amellerimize biçim ve yön versin, hayatımıza rehber olsun.
Oruç münasebetiyle Kur’an’a göre “hayat”ı ve “hayatımız”ı gözden geçirip Kur’an ile biçimlendirelim. Dünyanın Kur’an’a göre nasıl biçimlendirilmesi gerektiğine dair kafa yoralım. Kur’an’a aykırı olan siyasi-idari, içtimai-sosyal, hukuki-adli, iktisadi-ekonomik, tedrisi-kültürel hayatı Kur’an’a göre nasıl yeniden biçimlendireceğimize dair plânlar ve programlar hazırlayıp gereğince organize olmaya çalışalım.
Evlerimizi, aile hayatımızı, çocuklarımızla alâkamızı ve beşeri münasebetlerimizi “İslam mikyası” ile biçimlendirelim. İslam bizim için gerçekten “hayat biçimi” haline gelsin. “İslam’dan kopuk” bir “kültür müslümanlığı” formatından kurtulalım. Yaşantımızı “ilahi formasyon”a adapte edelim. İslam evlerimizdeki yerini kuvvetlendirsin, hayatımız İslam’a, inancımız imana bugün olduğundan daha çok yaklaşsın.
Ramazan’ın “manevi atmosfer”inin kuşatıcılığı adı altında dinimize yeni“ritüeller” sokuşturmayalım; “ibadet”i asli hüviyetinden çıkarıp “tören”haline getirmeyelim; “itikad”a “şirk” bulaştırmayalım.
Camilerimizi yozlaşma ve “laik sisteme adapte olma merkezi” olmaktan kurtaralım. “Devlet”i ve “devlet sistemi”ni sorgulayalım. “Sosyal” ve “siyasal”yapıyı analiz edelim. “Kültür” ve “kimlik” meselelerimizi ele alalım. “Dünya”ve “ahiret” dengesini ve bunların birbirleriyle münasebetini irdeleyelim.“İbadet/kulluk” ve “dünyalık” için “Kur’ani esaslar”ı ve yönlendirmeleri araştıralım.
“Oruç”u modern hayatın gereklerine ve gidişatına uydurmayalım. Oruç tutmak, iftar ve sahur sofraları, “oruç”a ilişkin söylem ve eylemlerimiz kalbe, gönüle, inanç derinliklerine insin; imaja, vitrine, gösterişe ve teşhirciliğe dayanır olmaktan çıksın. “Genel âdet” olmaktan çıkararak “Oruç ibadeti”nin hakkını verelim.
Allah’a “teşekkür” ve “tefekkür”ü ihya edelim. Dünyeviliğe ve günahlara temayülümüz sona ersin. “Oruç”, bir “içtimai şükür” ameliyesi olsun. Orucun “şükür”, “ibadet” ve “manevi huzur” boyutunu unutup sadece“sıhhat” boyutunu ön plâna çıkararak “ihlas”ı bozmayalım.
Ramazan Ayı müslümanlar arasında “ictimai dayanışma ve yardımlaşma”ya, ya da tefrika içinde bulunan müslümanlar arasında “birlik ve beraberlik”e vesile olsun.
“Zanni bilgi”den kurtulup “ilim” öğrenmeye yönelelim. Böylece, müslüman olduğumuzu söylediğimiz halde hükümlerinden çok da haberdar olmadığımız “dinimizin bize çizdiği yol”u ve “yaşam kuralları”nı öğrenelim.
Kendimizi uzak tuttuğumuz “ölüm”ü hatırlayalım, “Cennet’i garantilemiş gibi” tevbe etmediğimiz günahlarımız için Allah’tan gereğince af dileyip, akıbetimizin hayır üzere olması için dua ve niyazda bulunalım.
Oruç, bir ömür taşımamız gereken “Rabbani ilkeler”in bizde ne kadar yer ettiğini yılda bir, bir aylığına olsun, en ince ayrıntılarına kadar test edip muhasebesini yapalım.
Orucu, bol proteinli “ziyafet sofraları”nda, günün verdiği açlığın getirdiği“yeme temayülü”nün düşüncesizce “mide doygunluğu”na dönüştürülmesi zevkini tatmin eylemi olmaktan çıkaralım. Gelin bu Ramazan’da gerçekten oruç tutalım. Hem bedenimizi ıslah edelim, hem de nefsimizi... Hem midemiz oruç tutsun, hem de ruhumuz... Hem aç kalalım, hem de oruç tutalım. Açlığı diyete çevirip, oruçlarımızı heba etmeyelim.
Ağzımız oruçluyken gıybetten, dedikodudan, iftiradan, yalandan, dünyevi gerekçelerle kin ve düşmanlıktan uzaklaşarak; “mü’min kardeşlerimizin etleri”ni yemeyelim.
Gelin bu oruç ayında başka bir oruç daha tutalım: Hz. Zekeriya zamanındaki gibi “susma orucu” tutalım. “Müslümanlar aleyhine konuşma”yı, “müslümanlara hakaret etme”yi bir aylığına olsun bırakalım.
“Kesin delil” olmadan hiçbir müslümanı, başka birilerinin ithamlarını referans alarak suçlamaktan vazgeçelim. “İslam kardeşli”ğini ihya edelim. Müslüman kardeşlerimize karşı “gıybet”ten, “düşmanlık”tan, “kin”den, “kavga”dan, “iftira”dan, “yalan”dan, “hile”den vs. uzak durmak da bizim için oruç olsun.
Bu Ramazan’da iyi bir şey yapalım: Madem aç kalacağız, o halde gerçekten oruç tutalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.