Dindar başı okşayan ateist
Bu balyozla önce bütün tutkularıma boyun eğdirecek, sonra da bütün din düşmanlarını yok edeceğim.
(14. yüzyılın ortalarında Eflakinin yazdığı Mevlevi şeyhlerinin yaşamöykülerini içeren kitabında geçen bir sahneden: Mevlevi şeyhi, Aydınoğullarından bir beye gazilik unvanı veriyor. Bu unvanı hak eden savaşçı, şeyhin elinden onun savaş balyozunu alıyor ve başının üzerinde tutarak, şeyhin kendisine telkin buyurduğu yukarıdaki yemini ediyor.)
***
Ve şimdi de 21. yüzyılın başlarına gelelim
Serdar Turgutun geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir yazısından: Alain de Botton daima çağdaş toplumların ihtiyaç duyduğu söylemi bulup çıkarır. Ateistler için Din kitabı tam yüzyılımıza, özellikle de Türkiye koşullarına uygun bir kitap
Ateistlerin bile dinlerde kendi hayatlarına alıp uyarlayabilecekleri tavırları, değerleri bulup çıkarabileceğini anlatıyor ve bence de bu güzel bir başlangıç noktası olabilir.
Bu da Ahmet Altanın medyada büyük gürültü koparan yazısından:
Bilgileriyle ezmiyorlar beni. Dindarlıklarını, inançlarını öyle gösterişli bir madalya gibi boyunlarına takmıyorlar, benim eksikliğimden kendilerine bir paye çıkartmıyorlar. İyi dindarları seviyorum, onlarla konuşmayı seviyorum.
İşte bunlar da bizim Alain de Bottonlarımız. İyi dindar sevici ateistlerimiz.
***
İyi dindar-kötü dindar, dinin iyilikleri-kötülükleri, dinin faydalı kısmını al-gerisini at şeklinde bir piyasa dindarlığının özellikle belirli medya figürleri tarafından sürekli pompalandığını takip ediyoruz.
Amerika ve Avrupada New Age dinlerine uyarlanmış bir Müslümanlık üretimi, nedense Türkiyede beklenenin çok daha üstünde iş yapıyor.
Serdar Turgut, Ayşe Arman gibi küçük burjuva meraklılarının ev tipi filozofları Alain de Bottonun henüz memleketi İngilterede bile 2012de piyasaya çıkacak olan kitabının Türkçe baskısının aylar öncesinden Türkiyede raflarda görülmesi, bunun bariz kanıtıdır.
Peki kim bu Alain de Botton?
Bizdeki televizyon filozoflarının geç dönem atalarından. Kişisel gelişim basitliğindeki kitaplarıyla modern insana yönelik dinden, felsefeden, sanattan lazım gelen filtrelenmiş, yasal ve steril malzemeyi hap gibi sunan, bilhassa o senin görüşün, bu benim fikrim modundaki çalışan modern kadınlara pratik tarifler sunan, bir illüzyon ustası, pop-feylesof.
Konferanslarını izleyenlerin neden yüzde 90ının kadın olduğu sorulduğunda, geri kalan yüzde 10un büyük kısmının da gay olduğunu ekleyerek, hayran kitlesine Zaten bütün kitap satışlarının yüzde 80i kadınlara yapılır bilgisini veren Botton, genel düşünce üretimi üzerinde aklınca efeminen bir yüzeysellik tekeli varmış da kendisi de bu bakımdan belirli bir cinsin ve türevlerinin ilgisine mazhar olmaktan muzdaripmiş cambazlığına yatmaktadır.
Kendisini iflah olmaz bir ateist diye tanıtan Bottonun, Dinlerin zaman zaman faydalı olabileceğini anlattığı son kitabını neden İngiltereden bile önce Türkiyede satışa sunduğu konusunda verdiği cevap ilginç: Bu iş için, her an laiklik - din çatışmasının yaşandığı bir ülke olarak, Türkiye'den daha iyi bir ülke olduğunu düşünmedim. Toplumcu siyasal doktrinleri politik dayanışmacılık ve politik karşıtlıktan başka bir şey bilmemekle eleştiren Botton, görüldüğü gibi Büyük Ortadoğu Projesine uyumlu gayet kârlı politik tercihler yapabilmektedir.
Market filozoflarından din dersleri dinlemeye meraklı zevat tarafından baş tacı edilen Botton, kitabında Yahudilik, Hıristiyanlık ve Budizmden faydalı bir karışım elde ettiğini öne sürüyor.
Yani bu karışımın içinde İslam yok. O halde Türkiyeden bu ilgi neden? Eminiz bunun cevabını Botton bile bilmiyordur. Botton adına söz konusu karışıma Türkiyeden Serdar Turgut, Ahmet Altan, Elif Şafak gibi isimler yeterince katkı sunuyor zaten. Üstelik bu isimlerin İslam adına sundukları sözde katkıya ilham ve yataklık teşkil eden mistik malzeme bolluğu de bizi şaşırtıyor doğrusu. Çünkü bu türden malzeme bu topraklarda bu kadar bol olmuş olsa, Alain de Botton zaten kullanırdı. Onun bile çıkaramadığı yağı, bizimkiler ziyadesiyle çıkartıyor.
Bu nasıl oluyor, bilirsiniz. Mistifikasyona uğramış bir aşk temasıyla bezenmiş roman, hikaye ve makalelerde örneğin Mevlana imgesi Baba beni okula gönder kampanyasına benzer sahnelere ucuz malzeme olarak kullanılır.
Kız çocuklarının okumasına, hatta Fransız aydınlanma değerlerine, çok kültürlülüğe, dinler arası diyaloğa filan kendini adamış Mevlana portreleri havada uçuşur.
Bu giderek öyle bir furya halini almıştır ki Mahzun Kırmızıgül gibi adamlar bile buradan ekmek yiyebilmektedir.
Burada meselenin dindar ve ateist için, aslında birbirini besleyen farklı iki boyutu var.
Dindar, fanatizmden uzak olduğunu ispata çalışırken verdiği bu uğraş için hoşgörü beklerken, ateist de bir dindarı hoş görmek karşılığında âlicenaplığının takdir edilmesini beklemektedir.
Bu oyunda dindar uysallaştığı ölçüde kabul görürken, ateist de her şeyin emrine sunulduğu şımarık ama merhametli başat aktör vasfıyla büyümektedir.
Hidayet romanlarında sıkça karşılaşılan kendi çevresi tarafından aşağılanan başörtülü kadının Avrupalı patronu veya yabancı turistler nazarında takdir edilmesi sahnelerine benzeyen bir durum söz konusudur dindar için.
Bugün dindara âlicenaplık gösteren ateistin nasıl bir ateist olduğu konusunda da önemli bir çelişkiyi veya farklılığı vurgulamak gerekiyor.
Sözü edilen ateist, 1960lardaki Komünizmle Mücadele furyası sırasında İslamı yedeğine almak isteyen Batının/Hür Dünyanın/Ehli Kitap dayanışmasının hedefe yerleştirdiği Allahsız Komünist değildir.
Artık Komünizmden arınmış, kapitalist dünya sistemine tam uyumlu yeni ve popüler bir Ateizm söz konusu.
İyi ama sonuçta bu da Ateizm, dolayısıyla din mensuplarının karşı çıkması gerekmez mi? sorusu ise Arap Baharı devrimcileri ile Wall Streeti İşgal Etçileri birleştiren mistik semboller geçilip de biraz siyasi ve iktisadi gereklere bakıldığında cevaplanacaktır.
Yani dün Komünizme din gerekçesiyle karşı çıkılırken ortaya konulan ateizm-materyalizm gerekçesi, bugün Komünizm Batıyı korkutan bir hayalet olmaktan çıkınca düşmüş oldu.
Böylece Batının siyaseten gizlediği gerçek öz-ateizmiyle dinin barışması da bu sayede mümkün olabildi.
Meğerse oyun bozan Komünizmmiş. Şimdi Komünizmden arınmış ateizmle, siyasetten arınmış dinin muhteşem birlikteliği, olanca absürtlüğüne rağmen her iki tarafta da yeni gelin gibi süzülüyor.
İnançsızlıklarıyla patolojik bir övünme halinde olan dine saygılı ateistlerin gönüllerini ferahlatan ve onların sıkıcı hayatlarına göksel tatlar katan iyi dindarlardan olma hevesine diyecek fazla da bir şey yok. Çünkü bu tamamen siyasi bir projedir, bu bakımdan bir ilahiyat tartışması yapmak ve ikna yollu metotlarla meseleyi sulandırmak yersizdir.
Hiç siyasi analize gelemiyorsanız, kesif ve yılışık bir eyyamcılık der geçersiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.