Efendimiz’in (s.a.v) evlilikleri(1)
Efendimiz’in (s.a.v) hayatı boyunca yaptığı evlilikleri de, aynen geçen hafta değindiğimiz Hz. Aişe’nin evlilik yaşı gibi bazen cahil dostların, bazen akıllı düşmanların dillerine doladıkları bir meseledir. İşin başında hemen şunu belirtelim ki; o yüce kametin 63 yıllık bereketli hayatının hiçbir karesi ne benim, ne de başka birinin savunmasına, gizlemesine veya tevil etmesine ihtiyaç duyulmayacak kadar tertemizdir. O’nun (s.a.v) Kur’an’ın lisanı ile övülen muhteşem ahlâk gölgesindeki hayatı, genelde tüm insanlığa, özelde de Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlara bahşedilmiş en kâmil model olarak önümüzde durmaktadır. Bundan dolayı bu ve buna benzer meselelere yaklaşımımız kesinlikle savunmacı ya da yargılayıcı bir üslûp ile değil, anlama ve kavrama önceliği olan bir gayret üzere olmalıdır. Hâl böyle olunca biz ne İslâm’a ait her ne varsa duyduğunda ya da gördüğünde kırmızı gören malûm varlıklar gibi olanlara, ne de inandığı gibi yaşa(ya)mayınca, yaşadığı gibi inanmaya başlayan, dini kendinden daha iyi bilenlerin olmadığına inanan, dış dünyasında dindar gibi gözüküp, insanî ilişkilerinde herkese yaka silkelettiren, kendi sınır tanımaz şehvetlerine Efendimiz’in hayatını referans göstererek, güya sünneti ihya ediyorlarmış mantığı ile hareket edenlere cevap verme gibi bir gayretimizin olmayacağı muhakkaktır. Sadece bu noktada yeri geldiği için çok önemli gördüğümüz bir hususa değinmeden geçemeyeceğiz.
Ne yazık ki; bugün İslâm dünyasında sünnet dediği zaman, sadece tabakların altını sıyırma, ayakta su içmeme, alırken ya da satarken saatlerce süren ve çizgileri zorlayan pazarlıklar yapma, kapılardan içeri girerken dakikalarca sağdan geç diye birbirlerine ikram etme veya toplum içerisinde hiçbir temizlik ve hijyenliğe dikkat etmeden ceplerinden çıkardıkları misvakları kullanma ya da birden fazla eş ile evlenme gibi bilinen bazı ameller dışında aklına başka şeyler gelmeyen insan sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Acaba sünneti sadece bunlardan ibaret görenler, yeme-içme konusunda Efendimiz’in en önemli sünnetinin mideyi üçe ayırıp; bir miktarını yemekle, bir miktarını su ile, bir miktarını ise hava ile doldurulması gerektiğini duymuşlar mıdır? Veya Efendimiz’in oturarak su içtiği gibi, ayakta da su içtiğine dair rivayetler bulunan hadisleri okumuşlar mıdır? Ya da ticari sahada nasıl pazarlığın yapılacağına dair Efendimiz’in pratik örnekliğinden haberleri var mıdır? O’nun (s.a.v) ticarette en fazla sevdiği ahlâkın semahat/kolaylık olduğunu bilirler mi? Acaba kapılardan geçerken birbirlerine sağdan geçmeyi ikram edenler, trafikte tanısın tanımasın başkalarına da aynı ikramı yine sünnet hassasiyetinde yapmaktalar mıdır? Veya Efendimiz’in misvak kullanma tavsiyesinin temelinde yatan şeyin ağız ve diş sağlığı olduğunu bilirler mi? Ya da Efendimiz’in 25 yıl tek yastığı paylaştığı, vefatından sonra ise son güne kadar unutmadığı Hatice validemiz ile kurduğu yuvayı; vefa, fedakârlık ve müsamaha üzerinde bina ettiği o destansı evliliği, hiç kendilerine örnek almayı düşünürler mi? Veya Efendimiz’in hiç terketmediği en büyük sünnetinin, risalet davası uğruna ortaya koyduğu 23 yıllık mücadelelerle dolu hayatı olduğunu bilirler mi?
Bu ve bunun gibi daha nice meseleler üzülerek söyleyelim ki; hepimizin şöyle ya da böyle ihmal ettiği, düzeltme yönünde çaba içerisine girmediği konulardan sadece birkaçıdır. Burada dile getirdiğimiz meselelerin en vahimi ise yıllardır bize hizmet eden, birçok fedakârlığa katlanan, çocuklarımıza ve evlerimize sahip çıkan hanımlarımızın üzerine evlenmek ve bu davranışımıza da Kur’an’ı ve Efendimiz’in kerim hayatını referans olarak göstermemizdir. Kendimizden onlarca yaş küçük biri ile ya da ikinci, üçüncü hanımlarla evlenir bunlara itiraz edenlere ise kapı (!) gibi cevaplar vermekte zorlanmayız. Değil mi ki; Efendimiz’de kendinden yaşça küçük hanımlarla evlendi, değil mi ki; O (s.a.v) da birçok hanım ile hayatını birleştirdi; öyle ise kimin haddine bu işleri yapanlara karşı çıkmak. çünkü onlara karşı çıkmak, dolaylı bir şekilde Kur’an’a ve Efendimiz’e karşı çıkmak anlamına gelecekti. Daha da acısı bazı hanımlar içleri kan ağlasa da sırf İslâmî değerlere laf söylenmemesi için bir ömür kendi aileleri başta olmak üzere nicelerine karşı kocalarını savunup durduklarını bilmem bileniniz var mı?
Allah Rasûlü’nün hayatını biraz olsun okuyanlar, O’nun hayatında örfe riayet etmenin ne kadar önemli olduğunu anlarlar. Hz. Aişe validemiz rivayet ediyor, Efendimiz (s.a.v) bir gün Kâbe’nin şu anki halinin Hz. İbrahim dönemindeki Kâbe yapısı ile aynı olmadığını, bugün dışarıda bırakılan Hicr-i İsmail’in aslında Kâbe’nin içerisine dâhil olduğunu belirttikten sonra, şöyle buyurmuştur: “Eğer kavmimin cahiliye dönemi ile olan bağları yakın olmasaydı ve eğer kavmim bu konuda beni kınamasaydı; ben Kâbe’yi yıkar, atam İbrahim’in temelleri üzerinde yeniden inşaa ederdim.”
Efendimiz’in (s.a.v) burada kullandığı ifadeler bizler için çok önemlidir. Allah Rasûlü (s.a.v) burada çok açık bir şekilde yaşadığı toplumun hassasiyetlerini gözeterek, yani örfe riayet ederek, çok istediği bir işten vazgeçmiştir. İşte örf, yani yaşanılan dünyanın algılama seviyesi ve hassasiyetleri bazen yapılacak amellerde helâl-haram dairesi dışında da bazı noktaları dikkate almamız gerektiğini bizlere yüklemektedir.
İnşallah devamı haftaya...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.