R. Özdenören

R. Özdenören

Mahcup darbe

Mahcup darbe

"Modernleşme, bu ülkede, devletin gayesi ile milletin gayesinin farklılaşmasını sonuçlamıştır. Kimi zaman bu farklılaşmanın süngü gücüyle veya dipçik darbesiyle gözlerden saklanması başarılmış olsa da, farklılaşma aslında hiçbir zaman ifna edilebilmiş değildir. Milletin kendisini serbest hissettiği her seferinde bu farklılaşma bir biçimde ortaya çıkmıştır/çıkartılmıştır."

Bu cümleyi acaba daha kaç defa tekrarlamak zorunda kalacağım?

Ne ki, yukarıya alıntıladığım kendi cümlemdeki "modernleşme" kavramına açıklık getirmek gerekiyor. Modernleşme kavramı her zaman aynı anlamı içeriyor mu?

1839'un modernleşme talebiyle 1876'nın, 1908'in, 1923'ün, '50'nin, '60'ın, '71'in, '80'in, '97'nin, 2007'nin (27 Nisan) ve 14 Mart'ın (2008, AK Parti kapatma davası) talepleri birbirinin aynı mı?

Hangisi özgün, hangisi taklit?

Hangisi yeni bir talepte bulunuyor, hangisi eskinin sürdürülmesini talep ediyor?

Zahiren aynı gibi görünmesine rağmen, kökende, en dibinde bu taleplerin aynı olduğu iddia edilebilir mi?

Meselenin en dibindeki değişim talebine bakıldığında Tanzimat'ı kendi bağlamı içinde bir inkılâp diye tanımlamakta sakınca yoktur. Tepeden inmeci de olsa, dile getirdiği hak talepleri yönünden bir açıdan İslâm'a karşı geliştirilmiş bir darbe iken, bir yandan da İslâm'ı ifna etmenin mahcup ve zımni ifadesi olarak inkılâp sayılabilir.

Sultan Abdülmecit'e, V. Murat'a, II. Abdülhamit'e karşı girişilen hareketlerin tümü birer darbe hükmündedir.

1923, İstanbul hükümetine karşı bir zımni ilga hareketidir.

1950 inkılâp…

1960 darbe…

1971 gizli darbe…

1980 darbe…

1997 postmodern darbe…

2007 (27 Nisan, e-muhtıra) postmodern…

2008 (14 Mart) mahcup darbe…

Darbe hareketlerinin gide gide sinsileştiği, kendini açıkça ifade etmekten kaçındığı bir süreç izleniyor.

Ancak tümünde ortak olan bir tek şey beliriyor, o da, bu hareketlerin tümünün hukukun arkasına sığınma ihtiyacı…

Darbenin hukuku olur mu? Darbenin bizzat kendisi kurulu düzenin hukukuna bir aykırılık teşkil etmez mi? Böyle olmasına rağmen darbecilerin hareketlerini hukuka uygun kılıflar içinde sunma girişimini neyle açıklamalıyız?

Darbenin kendi hukukunu -meşru veya gayrimeşru- ihdas etmesi bir şeydir, kendini kurulu düzenin hukukuna göre meşru gösterme çabası içine girmesi başka bir şeydir. Bu tuhaflığa dünyada sanırım bu ülkede rastlanıyor.

Darbenin literatüre geçmiş çeşitli teknikleri olduğu söylenir.

Ama bizzat hukukun darbeye araç kılınması sanırım tarihte bir ilk olsa gerektir.

Adını darbe koyamayınca bir başka sütrenin arkasına gizlenmek… Bu bir mahcubiyet ifadesidir…

Ama asıl temadan uzaklaşmak istemiyorum: 1923'e kadar uygulanan darbeler -açık veya zımni- modernleşmeyi öngörüyordu. Dolayısıyla, hayır veya şer, bir yenilik öngörülüyordu.

Oysa '60 ve sonrasında gerçekleştirilenler referansını daima '23'te bulmaları itibariyle gericiliğe atıfta bulunuyor. Bunlar özeleştiriyi önleme amacına matuf olduğundan aynı zamanda kapalı toplum avcılarıdır. Bu türden avcılara Bakırköy hastanesinde rastlarız, omzuna tenekeden yıldızlar takarak kendini Napolyon sanan paranoyak örneklerde…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
R. Özdenören Arşivi