Hüseyin Koç

Hüseyin Koç

SİNİR UÇLARI-2

SİNİR UÇLARI-2

(19 Mayıs Bayramı)

“19 Mayıs Bayramı’nı deldirtmem”!

“Milletin varlık değerlerine kastediliyor”!

“Cumhuriyetin kendinden menkul sahipleri”, içini dolduramayacakları bir incir çekirdeği daha buldular kendilerine bunca işlerinin arasında. Sahiplenilen “Cumhuriyet”, “Türkiye Cumhuriyeti”dir. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası”nda vatandaşlık tanımı, “kendini vatandaşlık bağıyla bağlı sayan her yurttaş eşit vatandaşlık hakkına sahip” şeklinde ifadesini bulmuştur. Bu tanım, T.C. nüfusuna kayıtlı her vatandaşı kapsamaktadır. Tersinden okuyalım. Her vatandaş cumhurun bir bireyidir ve Cumhuriyetin sahibidir. Vasıfları kendinden menkul küçük bir azınlığın, Cumhuriyete yürekten bağlı ve aynı hakka sahip vatandaşın-cumhurun kahır ekseriyetini yok sayması ya da düşman ilan etmesi en hafifinden bir bölücülüktür ve densizliktir.

Cumhuriyetin kendinden menkul sahipleri de neticede bütünden-cumhurdan bir parçadır ve sayıları kaç kişi ya da nüfus içerisindeki oranları nedir? Bunlar eğer Cumhuriyet yürüyüşlerinin yoldaşları, ikidebir Anıtkabir’e şikayete giden acizler, gazeteyi at gözlüğüyle okuyanlar, belli derneklerin üyesi dar kafalılar ya da sanal alemde dolaşan birkaç kendini bilmezden oluşan güruh ise, 75 milyonluk bu ülkede Cumhuriyet sahipsiz kalmış demektir. Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ki bu göbekten ve mideden bağlı kör-sağır-ufuksuz-vizyonsuz-maharetsiz-yüreksiz-bilgisiz-cahil-cühela göremese, idrak edemese de cumhurun geriye kalan sessiz ve gönülden bağlı 70 milyonluk banilerinin yaklaşımları nedir?

Ey Cumhuriyetin kendinden menkul ilerici, çağdaş... sanal sahipleri! Ya bu sessiz çoğunluk da sizi gelişmenin, kalkınmanın, uygarlığın... Önünde bir ayak bağı olarak görüyorsa... Konuşmadan önce uzun ve derin düşünmeniz gerekmektedir. Zira Türkiye bir dünya ülkesi ve cumhurun bireyleri de bir dünya vatandaşı olduğunun farkındadır. Kendinizi sanal dünyanızdan koparın ve yenilenin.

Cumhuriyetin kendinden menkul sahiplerinin, Cumhuriyetin 80 küsur yıllık döneminin son 30-40 yılında eğitimle ilgili olarak altına imza atabilecekleri eserlerine bakalım:

*Mektupla öğretim. 1970’lerin Karaoğlanı uygulaması. İçeriği tartışmaya açık olup birkaç defa mektuplaşmalarla yetiştirilen kahraman öğretmenler!!!

*Hızlandırılmış eğitim. Mektupla öğretimdeki fiyaskonun telafisine yönelik olup 45 günde, 3 yıl süreli örgün eğitim yapan Eğitim Enstitüsü programı kılıflı ideolojik içerikli ürüne tanzim edilen diplomalarla servise konan aslan öğretmenler!!!

Eğitim tecrübeme göre, 45 günde bırakınız 3 yıllık bir okulun müfredatını vermeyi, bu süre içerisinde hakkıyla ancak 3 ders verilebilir. Dolayısıyla 45 günde bir öğretmen yetiştirmenin mümkün olamayacağı açık olmakla beraber mesleğim açısından acaba 45 günde hangi tarımsal ürün yetişebilir diye düşündüm. En başta belirteyim ki soğan-sarımsak dahi yetişmez. Maydanozdan başka hiçbir bitki yetişmez.

*Pedagojik formasyon. 1990’lı yılların öğretmen açığına bulunan formülde, 4 yıllık fakülte mezunu olup da mesleğiyle ilgili bir işe girememiş ya da bir iş kuramamış boşta bekleyen mezunlardan birkaç haftalık hızlandırılmış kursla canavarlar gibi yetiştirilen öğretmenler!!!

Değerlendirmeyi doğru yapabilmem açısından örneği kendi mesleğimle ilgili vereyim. Bu imkandan veterinerlik ve ziraat fakültesi mezunu olup da boşta gezen veteriner ve ziraat mühendisleri de yararlandı. 4 yıllık süre ile aldıkları mesleki örgün eğitimlerinde elma-armut-pancar... ile buzağı-dana-civciv... yetiştirme konularında eğitildiler.

Bu delikanlıları, 4 yıllık eğitimlerinde çocuk eğitimi konusunda bilgilendirilip yetiştirilen öğretmenler yerine kadro atamaları yapılıp sınıflara göndermekle bu ülkenin eğitimine ve geleceğine konmuş olan rezervleri görüyor musunuz?

Üniversiteye gelen öğrenci profilinde başarının her yıl düşüyor olması ile bu eğitici kadronun başarısı arasında bir ilişki kurulamaz mı?

Bu tür görevlendirmelerin özellikle şehirlerin varoşlarında, kırsal kesimde ve doğu illerinde gerçekleştirilmiş olması ile teröre bir anlamda gizli destek verilmiş sayılamaz mı?

Buna karşın şehir merkezlerinde ve ekonomik durumu yeterli olan ve okulda verilen ezberci eğitimle çocuk yetiştirilemeyeceğinin farkına varan aileler için sayıları her yıl artan ve rantı yüksek bir alan olarak görülüp yatırım yapılan dersanelerin hatta bunu da yetersiz görüp evlerde özel ders veren öğretmen sayısındaki artış ya da bu sektörün hortlatılması ile eğitimin dar bir kesime (kendinden menkul Cumhuriyetçiler gibi) uygun görülmesi arasında bir ilişki olamaz mı?


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Koç Arşivi