Üniversitelerde Bologna süreci fantezisi
Son yıllarda üniversiteler haldır haldır “Bologna Süreci”ne girmeye çalışıyor. Bologna, İtalya’da küçük bir şehir. Orada bir üniversite var. 1088’de kurulduğu söyleniyor. Anlamışsınızdır, eski bir kilise üniversitesi.
1988 yılında, bu üniversitenin kuruluşunun bininci yılı kutlandı. Avrupa ve Türkiye üniversiteleri bu törene aktılar. Bunun arkası geldi ve 1999’da bir “Bologna Süreci” balonu uçuruldu. Hedef belliydi... İtalya’nın küçük bir üniversitesi, kendisine “karizma” yapıyordu. Tabii bunun da arkasında, ABD ve Japonya üniversitelerinin karşısına Avrupa üniversitelerini dikme amacı yatıyordu.
28 Şubatçı eski YÖK’ün zihniyetinin tam da aradığı buydu. Girilirdi “Bologna Süreci”ne... Kıyafet onlardan, vücut bizden, üniversiteler rahat rahat yönetilirdi.
Eh... O yıllarda başta olan 57. hükümet de buna müsaitti. 2001 yılında, Türkiye de bu sürece dâhil oldu. Önce Prag’da sonra diğer Avrupa şehirlerinde bazı toplantılar yapıldı; kararlar alındı.
“Bologna Süreci Nedir?” diye sorun Google’a; karşınıza çıkacak ilk iki cümle şudur: “Avrupa, gerek yükseköğretim ve gerekse iş imkanları açısından dünyanın diğer bölgelerinden kişiler tarafından tercih edilir hale getirilecektir. Avrupa Yükseköğretim Alanında en gerçekleşmesi arzulanmayan şey, üye ülkelerin eğitim sistemlerinin tek tip yükseköğretim sistemi haline getirilmesidir.”
Nasıl?.. Dakka 1, gol 1 değil mi?..
Gittikçe bir çöküşe doğru yuvarlanan Avrupa eğitiminin taze kanı “az gelişmiş”(!) ülkelerden sağlanacak. Kapılar açılacakmış da... Öğrenci ve öğretim üyesi hareketliliği olacakmış da... Eğitim kalitesi artacakmış da...
Kapılar açılsa, akış, nereden nereye olur Allah aşkına?.. Bu akış sermayeyi nereye doğru sürükler?.. Avrupalı gençlerin, akın akın Türkiye’ye geleceğini zanneden safdillerden misiniz yoksa?
Hele şu “tek tipleştirme” konusuna ne dersiniz? Adamlar “Sizin tipiniz bozuk; düzelteceğiz!..” diye ayan beyan ifade ediyorlar.
Üniversiteleri tek tipleştirme zihniyetinin 28 Şubat’ta kaldığını zannediyorduk... Meğer bu iktidar zamanında da devam ediyormuş. Bütün dünya “özgün, özerk ve özgür üniversite”ye giderken, bizim “tekçi”(monopolistik) üniversiteye doğru koşmamızı, hele bunu yeni YÖK zamanında yapmamızı anlamak zor. Bu “tek tip üniversite” içine, yarın öbür gün bir Hıristiyanlık dersi koyarlar ve bize de dayatırlarsa şaşmayalım.
•
Çeşitli şehirlerde yapılan toplantılarda alınan kararları almak için, ille de üniversitede hoca olmaya gerek yoktur. Az-çok eğitimden anlayan herkesin zaten söylediği ama buna rağmen bir arpa boyu yol katedemediğimiz hususlar. Ayrıntıları merak ediyorsanız, internette bulabilirsiniz. Çoğu, şeklî şeyler; öze müteallik hiçbir şey yok. Hiç biri, nitelikli insan yetiştirme endişesi taşımıyor. Sadece cilalı laflar... Yani makyaj... Ama esas amaç da zikredilmiş: “Avrupa Yükseköğretim Alanı’nın câzip hale getirilmesi.” Ne demek bu?.. Yukarıda dediğimiz şey: Kan kaybeden Avrupa üniversitelerine şaşkın öğrencilerle para akıtmak... Yanında eşantiyon olarak bir de Hıristiyanlık dersi gelirse, oh ne âlâ memleket!.. İşte o zaman tam Batılılaşırız...
•
Hayır... Anlamıyorum... Hadi birileri Ankara’da böyle bir süreci dayattı. Hiçbir profesör karşı çıkamaz mı buna? Bir rektör çıkıp da, “Biz bu sürece girmiyoruz arkadaş!..” diyemez mi?..
Diyemiyor işte...
Görün işte üniversitelerimizin hâl-i pür-melâlini!..
•
Bitirmeden söyleyeyim... Bologna Üniversitesi 1088’de kuruldu diye elin oğlu bayram yaparken, ondan 20 sene önce, 1068’de kurulan Nizamiye Medreselerinden haberi olmayanların cehaletlerini ne yapalım?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.