Humus katliamından düşen pay!
Cuma gecesinde geç saatlere kadar ümmetin meselelerine duyarlı dostlarla hasbihal yapmak üzere beraberdik. Suriyedeki gelişmeler ve Müslümanların buna karşı tavırları bana yöneltilen soruların mihverini oluşturuyordu.
Cumartesi sabahı ise Humustaki büyük katliam haberleriyle uyandım. Beşşar Esada bağlı güçler tank ve topla Humus şehrinde öfke kusmuştu...
Saldırılar devam ediyor. Bu yazı yazılırken aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 260tan fazla kişinin katledildiği yüzlerce kişinin de yaralandığı haber kanallarında bildiriliyordu. Ağır yaralıların sayısının fazla olması sebebiyle ölü sayısının hızla artacağı kaydı da düşülerek.
Uluslararası kanallarda dehşet görüntüler var. Özellikle de El Cezire Arapçada. Suriye mazlumları dünya Müslümanlarına sesleniyorlar; Daha ne kadar bekleyeceksiniz? diye. O mazlumların feryatlarını acıyla dinliyorum. Bir taraftan da dün gece bana yöneltilen sorular beynimi kemiriyor.
İran neden zâlim Baas rejiminin arkasında duruyor? Hizbullahın Suriye Müslümanlarıyla derdi ne? Bunda tarihî Şiî nefretinin etkisi var mıdır? Türkiye Müslümanlarının bir kesimi neden Mazlum Suriye halkını Siyonizm uşağı, ABDnin işbirlikçileri gibi en ağır ithamlarla karalıyor?
Bu ve benzeri sorulara cevaplar vermeye çalıştım. Ulus devlet refleksleriyle hareket eden İranın tutumunun mezhepsel olmaktan çok maalesef ulus devlet vizyonuna paralel geliştirdiği çıkarcı yaklaşımından kaynaklandığını izah etmeye gayret ettim. Bu meseleyi anlamakta zorlananların İranı, ideal ümmetçi bir İslâm devleti görme eğilimlerinden vs. kaynaklandığını söyledim.
Ama vaka değişmiyor. Suriyede kan akmaya devam ediyor. Meşruiyeti olmayan bir rejim, adına hareket ettiğini iddia ettiği halkı, tank ve toplarla sindirmeye çalışıyor. Hiçbir ahlâkî endişe gözetmiyor. Güç mitine tapıyor. Zâlim gücüyle halkın haklı taleplerini 30 yıl önce olduğu gibi yine kanla bastıracağını sanıyor.
Aklıma akşam konuştuğumuz Saadet Partisi lider kadrosunun Şam çıkarması geliyor. Bu kadar yıl hak uğruna mücadele vermiş bu kadroların nasıl olup da Esad rejimine destek çıkarması yapabildiklerini anlamakta zorlanıyorum. Yapılan tevillerin fazla anlamı yok. Yok, çünkü yapılan çıkarmanın zamanlaması, Baas rejimi tarafından nasıl bir propaganda aracına dönüştürüleceği ve en önemlisi dünya kamuoyunun bunu nasıl algılayacağı başından beri belliydi.
Oysa ki Milli Görüşün Suriyedeki paralel hareketi İhvandır. Buna rağmen Baas rejiminin yaptığı katliamları meşrulaştırmak için öne sürdüğü argümanlara benzer bir dil kullanmak doğru değildir. Saadet Partisinin yapması gereken paralel hareketi İhvana ve diğer halk hareketlerine destek vermek olmalıdır. Bu meyanda Türkiye çapında mitingler tertipleyerek Suriye halkına yalnız olmadıklarını gösterebilirlerdi. Sanırım Ak Parti karşıtlığı buna engel oluyor.
İran Suriye halkının karşısında durarak büyük hata yapıyor. Baas rejimini meşrulaştıracak çıkışlar yapan İslâmî yapılar da aynı hatayı kendi çaplarında tekrarlıyor. Bu yüzden de halk destekleri eriyor. Bölge halklarını karşılarına alan hareketlerin marjinalleşmesinin önüne kimse geçemez.
Suriye rejiminin daha büyük katliamlara hazır olduğunu bu son katliam da göstermiştir. Bu fâsit rejime destek veren İslâmî câmianın insanları da eğer akan kandan beri olmak istiyorlarsa, tutumlarını tekrar gözden geçirmek zorundadırlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.