Darbeleri kusmak

Darbeleri kusmak

28 Şubat göstere, göstere yapılan bir darbe idi.

Hiçbir hukuk kuralı tanımadığı için gizlenme gereği bile hissetmedi.


Genelkurmayda yapılan brifingler, Sincan’da yürütülen tanklar, tehdit edilen, korkutulan milletvekilleri, hatta ordu evlerinde dövülen, hırpalanan belediye başkanları vardı.


Her şey milletin gözünün önünde oldu.


Darbenin her anı canlı yayın izlenir gibi toplum tarafından izlendi.


Darbe hedefine ulaştı ama TSK çok şey kaybetti.


Türk toplumu, vatan kurtarıcılığı adı altında yapılan vatan soyuculuğunu gördü.


Gözü gibi sakındığı bir kurumun boğazına kadar siyasete batmasını  bir türlü hazmedemedi. Yapılan her çirkinliği  kendi varlığına, hukukuna yapılmış kabul etti ve bunu TSK’nin itibar hanesine fatura etti.


Aksi yöndeki beyanlara rağmen 28 Şubat askerin itibarının dibe vurduğu tarihtir.


Asker, 28 Şubat tecrübesinden  önemli dersler çıkardı.


Doğrudan müdahalelerin yıpratıcılığı, yeni metotları gündeme getirdi. Böylece dolaylı darbe veya taşeron kullanarak yapılan darbe dönemi açılmış oldu.


Dolaylı darbe, esas aktörlerin perde gerisinde kalıp, müteahhitlerin göz önünde olduğu,
açık brifinglerin yerini,  gizli görüşmelerin aldığı,


Pervasızlığın yerini, ince işçiliğe bıraktığı, darbe biçimi…


Darbeci gelenek şimdi bu yolu deniyor.  Proje taşeronlar aracılığıyla yürütüldüğü için arada sırada trafiğe yakalanıp deşifre olanlar oluyor.


Paksüt-Başbuğ görüşmesi de böyle bir enstantane.


Görüşmenin basına yansıması üzerine taraflar cürm-ü meşhut halinde yakalanmış gibi telaşa düştüler. Paksüt’ün iki gün önce Hürriyet’ten Enis Berberoğlu’na görüşmedim dedikten sonra, olay tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkınca “Kuzey Irak harekâtından dolayı tebrike gittim” demesi zevahiri kurtarmaya yetmedi. Tebrike giden bir insanın iki gün önce bunu niçin  gizlediği kimsenin dikkatinden kaçmadı.

Bir an Paksüt’ün doğru söylediği kabul edilse bile, kritik davaların eşiğinde bu tip görüşmelerin toplum tarafından nasıl karşılanacağını tarafların bilmemesi mümkün değil. Kimsenin ne Başbuğ’un şahsıyla ne Paksüt’le bir problemi yok. Hele, hele bu tip eleştiriler gündeme gelince Genelkurmay’ın TSK’yi yıpratmak isteyenler var şeklindeki abartılı tepkileri de doğru değil.


Türkiye elli yıldır darbelerle boğuşuyor. Asker-Sivil küçük bir azınlık kendini toplumun vasisi gibi görüyor. Devleti, milletten korumak için her tür çareye başvuruyor. İşte toplum bu zihniyete tepki duyuyor. İki de bir kurtarıcıların eline düşerek soyulan, fakirleştirilen, itibarsızlaştırılan bir ülkenin vatandaşı olmak istemiyor. Çağının, ülkesinin imkânlarından herkes kadar yararlanmak, herkes kadar saygı görmek istiyor.


Gizli bir görüşmenin basına yansıması, artık yalnız olmadığımızı, hakkı, hukuku arayanların gün geçtikçe çoğaldığını gösteriyor. Onca ince işçiliğe, onca estetik ameliyata rağmen, mızrak çuvala sığmıyor, toplum darbeyi, darbecileri kusuyor. Darbe taşeronlarının olağanüstü gayretleri geri tepiyor. Türk toplumu fakirliğin, sefaletinin asıl sebebinin –demokrasi ve siyaset kurumuna –musallat olan darbe artıkları olduğunu artık biliyor.


Ve “ben darbe istemiyorum, aş, iş ve saygı istiyorum” diye haykırıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi