Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

“Düşte Kördüğüm” romanı ve 28 Şubat

“Düşte Kördüğüm” romanı ve 28 Şubat

Türkiye’de her darbe insanları tekilleştirmiştir. Tekilleşme bireyselleşmeyi doğursa iyi de, darbelerin tekilleştirmesi, “değersizleştirme ve itibarsızlaştırma” amacına matuf olduğundan, sosyal dejenerasyona yol açıyor. 27 Mayıs 1960 darbesinden beri bu böyle... Çünkü darbeciler, ne güçlü birey istiyorlar, ne de güçlü toplum... Darbeciler tek güç isterler: kendi güçleri.
1985’lerden itibaren oluşan “güçlü birey-güçlü toplum” anlayışı 1991 seçimlerinde düzen egemenlerini tehdit etmeye başlayınca, hemen karşı tedbirler alındı; 28 Şubat’a giden sürecin düğmesine basıldı ve kıyamet koptu... Kopuş o kopuş...
28 Şubat’ta temel aktör YÖK ve 28 Şubatçı rektörlerdi. Kampusları askerî kışlaya çevirmeye kalkan rektörler, personelinin üzerine acımasızca yüklendiler. 1996’larda başlayan bu süreç, elbette bin yıl sürmedi ama 2010’larda, son 28 Şubatçı rektörler görevden ayrılıncaya kadar 28 Şubat mezalimi devam etti. Jurnalcilik, fişlemeler, soruşturmalar, sürgünler, itibarsızlaştırma gayretleri, son 28 Şubatçı rektörlerin zamanında da devam etti. (Kimse aksini iddia etmesin; 2002-2010 yılları arasında, neredeyse her yıl hakkında 2 soruşturma açılmış biri olarak söylüyorum bu sözleri.)
Şimdi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde profesör olarak çalışmakta olan Mehmet Kara, 28 Şubat mezalimini bizzat yaşamış bilim adamlarımızdan biri olarak başından geçenleri, Düşte Kördüğüm adıyla romanlaştırmış.
Zamanın YÖK Başkanının, Kara’nın rektörüne yaptığı idari ve sosyal baskıyı bazı ayrıntılarıyla anlatan Kara, yönetime getirilen 28 Şubatçı rektörün üniversiteye ektiği korku tohumlarını anlatıyor. Korku kültürünün geliştirildiği üniversitede, en makbul insanlar, jurnalcilerdir. İzlenen yönetim politikası da “birbirine düşür ve birbirine kırdır”dır. 12 Eylül öncesinin düşmanları, darbeci zihniyet tarafından birleştirilir ve sözde irticaya karşı örgütlenir. Düşte Kördüğüm’deki rektör, bu politikayı üniversitesinde hayata geçirir ve nisbî bir başarı elde eder. Bu süreçte, genç bilim adamlarının ekmekleri ve hayatlarıyla oynanır. Kimi sürgün edilerek bezdirilir; kimi mahkemelerde süründürülür, kiminin ailesi dağılır; intiharlar bile vardır.
Tuvaletin yanındaki odaya oturtulan akademisyenler... Çay ocağında veya kalorifer dairesinde görevlendirilen idari personeller... Unvanları ellerinden alınan hocalar... Ve en acısı da daha düne kadar aynı kıbleye yönelen, aynı seccadede secde eden insanların jurnalcilikleri ve bu jurnalciliklerin tekilleştirdiği bilim adamları...
Kara, romanında 28 Şubatçı rektörün bir hanım dekana yaptığı zulmü de anlatır.. Bu hanım dekanın başına örülmeye çalışılan çoraplar, o günlerde basına da servis edilmiş ve bazı basın organlarının, bu haberi günlerce kullandığı hafızalardan henüz silinmemiştir.
Askerî bürokrasideki YAŞ kararlarına benzer kararlar üniversite yönetim kurullarında alınıyor ve vakit kaybetmeden hayata geçiriliyordu. Bir yandan genç akademisyenler, bir yandan da genç subay ve astsubaylar kıyıma uğratılıyordu. Her zaman olduğu gibi ileri yaştaki akademisyenler, ya çok iyi bildikleri “reverans”larla veya sessiz kalarak kendilerini kurtarabilmişlerdi.
Düşte Kördüğüm romanı, düşleri bile düğümlenen bir kuşağı anlatmaktadır. Okunmaya değer...
*
14 Ocak 2012 günü yayınlanan “Sıra Üniversitelerde” başlıklı yazımda ifade ettiğim gibi şimdi sıra üniversitelere gelmiştir. Önceki hafta YÖK’te çıkan bilgisayar kayıtlarında da görüldüğü üzere, ellerini ve bilimsel zihniyeti kirlenen 28 Şubatçı yönetimler, destekçileri ve 28 Şubat artığı bukalemunlar, yargı önüne çıkarılmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi