28 Şubat Süreci.. Muhsin Yazıcıoğlu.. Vefa
Geçtiğimiz hafta içinde 28 Şubat darbe süreci, getirdikleri ve götürdükleri ile kamuoyunda enine boyuna tartışıldı…
28 Şubat sürecinin yanında ve karşısında duran tüm aktörler tartışıldı. Lakin tüm milli irade düşmanlarının aynı hedefe ateş ettikleri o süreçte; aktif şekilde dik duran, inadına milli iradenin temsilcileri hükümete militarist güçler karşısında destek olan, isabetli hükümlerle ve demeçlerle fincancı katırlarını ürküten merhum Muhsin Yazıcıoğlu layık olduğu şekilde gündeme taşınmadı.
Gerek süreci analiz eden TV belgesellerinde gerekse köşelerinde süreci tahlil edenlerin kalemlerinde Muhsin Yazıcıoğlu ismi unutuldu!
Sadece Sincan’da tankların yürüyüşünün yıldönümünde HAS Parti genel Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş Muhsin Yazıcıoğlu’nun darbe sürecinde ki dik duruşunu hatırlatarak rahmetle andı. Gazetecilerden ise, “Öldükten sonra da gölgesi uzun süre bu topraklarda dolaşacaktır…” diyen Abdurrahman Dilipak Muhsin Yazıcıoğlu’nu hatırladı.
Muhsin Yazıcıoğlu isminin militarist zihniyetlerin indinde ne mana ifade ettiğini ve O’nu görmezden gelebileceklerini anlayabiliyorum… Ama ateşin düştüğü yer olan kesimlerde hatıra getirilmemesini vefasızlık olarak değerlendiriyorum.
Sincan’da tanklar yürütülürken, demokrasi düşmanları kendinden geçmiş bir şekilde elleri patlarcasına alkış tutarken, korkunç bir psikolojik savaş yürütülürken, bazıları sinerken, bazıları “kimse yok mu?” diye sağına soluna bakarken Muhsin Yazıcıoğlu anti militarist literatüre girecek bir söz sarf etti: “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!”
O öyle bir cümleydi ki; söylendiği dönem itibariyle söyleyende mangal gibi yürek olmasını gerektiren cümle idi…
O dönemde sadece askerin değil, militarist egemenliğin içinde değerlendirilmesi gereken ve sürecin suç ortaklarından olan bazı önemli sermaye grupları ve kartelleşen medyanın da hedefine oturan Merhum Muhsin Yazıcıoğlu gerçekten çok çetin günler yaşadı.
Refahyol koalisyonuna destek vermemesi için bazı karanlık odaklardan gelen tehditlere kendine has delikanlı üslubuyla rest çekti… "2 kilometreden adamı alnının ortasından vuran keskin nişancılar var" diyerek kendisini örtülü bir şekilde tehdit eden asker kökenli milletvekiline, "Seni kim gönderdiyse söyle ona, Muhsin Yazıcıoğlu iki kilometreyi beklemez. Adamın yanına gelir ve gerekeni yapar." diyerek delikanlılığının ve adamlığının zekâtını vermiştir.
Militarist baskı ve üstünlük Haziran 1997’de belki fiili bir darbeye dönüşecekken Refahyol Hükümetini istifaya zorladı. Haziran ayı içerisinde parlamenterlerin çoğunun beklentisi fiili bir darbenin her an olabileceği yönündeydi. Çoğu milletvekilleri ailesini güvenli yerlere taşıdılar. Çoğu milletvekilleri ise ortadan kayboldular!
Özgül ağırlıkları grupları tartacak kadar etkili olabilen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları ise sadece mecliste direnmekle yetinmeyeceklerini belli edecek tavır içine girdiler. Vilayet vilayet dolaşarak yaklaşan darbelere karşı neler yapılabileceği konusunda istişareler içerisine girdiler. Geçmişte 12 Eylül’de yaşananları yaşamak istemeyen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları gelecek darbeyi “kuzu kuzu karşılamayacaklarının” sinyalini verdi…
İşte tam o günlerde Cumhurbaşkanlığı köşkünün çıkışında öyle bir tehdit savurdu ki insanların çoğu bunu o günlerde anlayamadı. “Türkiye İran olmaz, Cezayir de Olmaz… Ama Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz” dedi.
Bu ciddi bir meydan okumaydı…
Cuntacıların meşrebini ve azınlığın genele tahakküm ettiği Suriye’de ki gibi baas tipi bir yapılanma içinde olduklarını deşifre etti. Sadece deşifre etmekle kalmadı. İddialı bir cümle ile onlara meydan okudu: “…müsaade etmeyeceğiz!”
Yani bu memlekette bir daha darbe olursa, 12 Eylül’de yaşanan zulümleri tekrar yaşamaktansa bedelini ödemeyi göze alarak mücadele edeceklerdi…
Birileri “asker sahip olduğu ayrıcalıklardan vazgeçmez” dedikçe O, “askerin işi askerliktir siyasetle iştigal edemez” dedi…
Neticede bu memleket mukadderatını yüzyıllardır halka ve hakka rağmen sömüren militarizme karşı yerli-milli dik duruşunu vefat edene dek sergiledi. 27 Nisan e-muhtırası ve krize dönüşen Cumhurbaşkanlığı seçimi dönemlerinde de başarılı bir imtihan verdi.
Kırk bir yıl iştigal ettiği siyasete hiçbir zaman bir “meslek algısıyla” yaklaşmayan, nimetten çok külfetle haşır neşir olmuş, samimiyeti ve meşakkati içinde barındıran Muhsin Başkan; ceberut süreçlerin yüz akı olarak vefayı ve hayırla anılmayı en fazla hak edenlerin başında gelmektedir.
Muhsin Yazıcıoğlu gibi büyük dertlerin ve meselelerin sahibi olan insanlar, diğer fanilerden farklı olarak kalplerimize küçük ayak izleri bırakmakla yetinmezler…
Omurgalı insanlara selam olsun.
Bu vesile ile geçtiğimiz hafta içinde ölüm yıldönümünde andığımız Necmettin Erbakan’a ve 25 Mart’ta ölüm yıldönümünü idrak edeceğimiz Muhsin Yazıcıoğlu’na Cenab-ı Allah’tan tekrar rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.