Türkiye'yi hizaya getirmenin zihniyet temeli...
Taraf gazetesinin kamuoyuna duyurduğu Genelkurmay'ın "Bilgi Destek Planı ve Faaliyet çizelgesi" adındaki birkaç sayfalık belge, Genelkurmay Başkanlığı tarafından "Komuta Katı tarafından onaylanmış böyle bir resmi evrak veya plan bulunmamaktadır" diyerek sahiplenilmemiş ve yalanlanmışsa da, Türkiye siyasetinin işleyişini anlamak için çok değerli imkanlar sunmaktadır.
Söz konusu "Eylem Planı"nı gazetelerde okuyunca Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan ilk yazım aklıma geldi. Gazete yayın dünyasına gözlerini açtığında yazdığım ilk yazımın başlığı TOPLUMU ADAM ETME POLİTİKASI idi. Bu ilk yazımda özellikle İttihat ve Terakki kadrolarının yeni bir toplum inşa etmek, mevcut toplumu kafalardaki tasarıma göre yeniden şekillendirmek ve bu yolla toplumu adam etmek için gösterilen çabalara atıfta bulunarak bu politikanın Cumhuriyet döneminde de devam ettiğini ve otoriter yönetimin meşruiyet zeminini bu anlayışın oluşturduğunu anlatmıştım.
Her ne kadar söz konusu Bilgi Destek Planı ve Faaliyet çizelgesi'ne Genelkurmay Başkanlığı sahiplenmemişse de kesinlikle böyle bir şeyin olmadığına ilişkin bir vurgu da yapılmamış sadece "onaylanmış resmi bir evrak"ın bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Böyle bir evrakın resmi olarak mevcut olup olmadığı elbette çok önemlidir. Ancak böyle bir evrak "Komuta Katınca onaylanmamış" dahi olsa bunun muhayyel, tamamen ilgisiz ve bir mizah ürünü olduğunu söylemek de mümkün değildir. Belgede dile getirilen eylemleri düşünen, düşünmeye meyyal olan, toplumu bu şekilde tanzim etmek isteyen, Türkiye'yi biçimlendirmeyi planlayan bir ekip, çevre ve kesimin bulunduğu anlaşılıyor ki asıl üzerinde durulması gereken işte bu kesimin varlığı ve ortaya çıkan zihin formudur.
Lahika-1 adıyla faaliyete konulduğu belirtilen Eylem Planı baştan sona incelendiğinde nerede ise hemen her konuda belli bir yaklaşımın ortaya konulduğu, belli eylemlerin planlandığı ve toptan toplumun ve toplumsal kurumların belli bir düzene kavuşturulmak istendiği, en genel ifadesiyle Türkiye'nin hizaya sokulup adam edilmek istendiği anlaşılıyor.
Eylül 2007'de hazırlandığı anlaşılan Eylem Planı, belirtildiği gibi "resmi bir vesika" olmasa bile toplumda yaşanan gelişmelere bakıldığında sözü edilen eylem ve faaliyetlerin bir biçimde uygulamada olduğu, bu çerçevede bir dizi faaliyetin gerçekleştirildiği, hatta bu tür eylemlerden ciddi sonuçlar da alındığı söylenebilir. Mesela iktidar partisince hazırlattırılan Sivil Anayasa taslağı için " milli devlete karşı olduğu…" tezinin işleneceği belirtilmektedir ki Anayasa tartışmalarını hatırladığımızda nasıl da bu plana uygunluk arzettiği dikkat çekicidir.
Bu Eylem Planını okuduktan ve yaşananları değerlendirdikten sonra "böyle şey olur mu, tam bir deli saçması" diyecekler olabilir. Ancak söz konusu Eylem Planını, yaşananlardan kopuk bir belge olarak değil en azından bir asırlık Türkiye siyasetinin işleyişi ile birlikte ele aldığımızda farklı sonuçlara varmak hiç de zor değildir. Asalında bu belgede bütün yönleriyle kendisini ele veren bir siyaset ve idare zihniyeti söz konusudur. Toplumun ve devletin asıl sahibi olarak gören bir kesim vardır ki bunlar kendilerini "aydınlanmış" medeni kişiler olarak görmektedir. Bu kesimler, kendi dışlarındaki toplum kesimlerini devamlı "aydınlatılması", "bilinçlendirilmesi" ve "çağdaşlaştırılması" gereken cahiller, kandırılmışlar veya çağdaşlıktan uzak kesimler olarak değerlendirmektedir. Kafalarında kendi ideolojik inançlarına göre oluşturulmuşu bir toplumsal projeleri vardır. Her halükarda bu projenin uygulanması için ellerindeki bütün imkanları kullanmakta bir beis görmemekte, bunu görevlerinin bir gereği olarak değerlendirmektedirler. Toplumun kendi iradesiyle kendi geleceğine karar vermesi, kendi mukadderatına egemen olması asla kabul edilmemekte, "aydınlanmış" kesimler olarak toplumun mukadderatına kendilerinin karar verme hakkı olduğuna inanılmaktadır…
Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecini sorunsallaştıran, bu süreçte bir ileri bir geri zikzaklar yaşanmasına sebep olan, bir türlü demokratik temsil kurumlarına işlerlik kazandırmayan, siyaseti devamlı köşeye sıkıştırarak marjinalleşmesini sağlayan, buna karşılık bürokrasinin eylem alanını genişleten ve giderek rejimin "bürokratik vesayet rejimi"ne dönüşmesini sağlayan temel faktör bu belgede ortaya çıkan zihniyette kendisini ele vermektedir. Demokratik bir toplumda böyle bir Eylem Planının varlığını bir tarafa bırakalım bunun konuşulması, böyle bir belgenin kaleme alınmış olması, bu düşüncelerin gündeme getirilmesi bile sorunun büyüklüğünü anlamak için yeterlidir. En azından bir asırdır "Toplumu Adam Etme" politikalarına maruz bulunuyoruz. Bunun otoriter tek partili rejimlerde olması normal, ancak çok partili rejimde bile bunun konuşulması ciddi bir sorundur.