Nasıl bir insan (2)
Eğitim ve öğretimle nasıl bir insan inşa etmek istiyoruz sorusuna gerçeklikten uzak salt soyut zeminde ideal cevaplar vermek mümkün olduğu gibi statükocu, değişip dönüşen birey ve toplum ihtiyaçlarının eğitim alanında dayattığı değişimlerin farkında olmayan günü kurtarmaya ayarlı cevaplar vermek de mümkün.
Herşeyden önce eğitim ve öğretimde idealizm ve realite arasında denge kurmak gerekir, diğer meselelerde nasıl ifrat ve tefritten kaçmak gerekirse burada da aynen öyle. Mevzubahis olan çocuklarımız, geleceğimizdir zira. Tek kelimeyle insan yani.
İdeal olanın sâbit bir ayağı olması gerekir evvelemirde, sâbit ayak sâbitelerde. Sâbiteler değişmeyen değerler ve değişmeyen ideallerle alakalıdır. İlk peygamberden son peygambere ilahî mesajların müşterek noktasını bu sâbit değerler teşkil eder; zamanın ve mekânın değişmesiyle, nesillerin birbiri ardına akıp gitmesiyle değişmeyen ve insanın bu dünyadaki varlığını anlamlandıran değerler. Literatürdeki ifadesiyle tasavvurumuzu belirleyen akide.
İslâmın inanç sistemi değişmeyen sâbitelerle alakalıdır. İslâm ahlâk sistemi, ibâdet sistemi de hep bu kabildendir. Bunlar Müslümanın dünya görüşünü şekillendirir. Bu tasavvur olmadan neye nasıl müdahale edeceğini sağlıklı olarak kestiremez insan. Kendisiyle, çevresiyle barışık olmanın, anlamlı diyaloğa girmenin zemini de budur.
Bireyin diğer bireylerle, toplumla, çevreyle, kainatla, kainat içerisindeki insanın varoluş amacıyla, kendisini vareden Allahla ilşkisinin çerçevesini bu belirler. İslâm insanı, hayatı dünya ve âhiret dengesinde ama âhireti önceleyerek soluyan insandır.
Eğitim ve öğretimin öncelikli amacı insanın dünyadaki serüvenini anlamlandıran sâbiteleri zamana yayarak ve bütün müfredata içkin bir yöntemle vermek olmalıdır. Bütün müfredata içkin derken bundan maksadın her dersi bir din dersi muhtevasında okutmak olmadığı açıktır.
Her bilimsel disiplin açık ya da ima yoluyla bir dünya görüşüne atıfta bulunur, üzerine kurulu olduğu bilgi teorisinin (epistemoloji) temelinde bu vardır. Bunun rengini belirleyen o bilgi disiplinini kurgulayan aklın tasavvurudur. Müslümanların eğitim ve öğretiminde sâbit değerlere atıfta bulunması, eğitim ve öğretimi bu sâbiteler merkezinde kurması kimseyi rahatsız etmemesi gerekir.
Şimdi denebilir ki, yukarıda idealizm ve realizm dengesinden bahsettiniz, Türkiye gerçekliğinde altını çizdiğiniz sâbiteleri müşterek nokta olarak kabullenecek bir toplum yapısı var mıdır? Toplumun azınlıkta olan ama sahip olduğu medya gibi araçlar vasıtasıyla güçlü kesimi buna geçit verir mi?
Toplumun kahir ekseriyetinin yukarıda dillendirdiğimiz sâbit değerlerle ilişkisinde eksiği vardır ve bunun için eğitim ve öğretimde sâbitelere yer ayrılmalıdır, ama gözden kaçırılmaması gereken en büyük gerçek ise; bu sâbitelerle bir sorunu yoktur. Çocuğuna bunların verilmesini ister.
Demokrasi çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir, doğrudur, ama azınlığın çoğunluğa tahakkümü hiç değildir.
Azınlığın çoğunluğa bir tahakkümü olmaması için çoğunluğun bu minvaldeki talepleri hayata geçirilmelidir. Ancak bu değerlerle sorunu olan yahut sorunu olmasa da benimsemeyen kesimlere de alternatifler sunulmalıdır.
Eğitim ve öğretimin hareketli ayağına gelince; burası da sâbitelere paralel ama değişen, değişme istidatı olan insan hayatıyla ilgilidir.
Devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.