Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Hepimiz yolcuyuz

Hepimiz yolcuyuz

Rehberini bulan, azığını alan, bineğine binen yolcuyuz. Peki rehberimiz kim, azığımız ne, kullanacağımız bineğimiz var mı? Bu sorulara cevap vermeye çalışalım.

Peygamberimizbir gün Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın iki omzundan tutar ve ona nasihatta bulunur: ‘dünyada sanki bir yabancı ya da yolcu gibi ol!’

Peygamberimizin bu nasihatini benliğine sindirmiş olan Abdullah bin Ömer de şöyle der:

‘Akşam olunca sabaha çıkmayı bekleme, sabah olunca da akşama çıkmayı bekleme! Sağlığın yerinde iken, hastalanınca yapamayacağın şeyleri; sağ iken de, öldükten sonra yapamayacağın şeyleri yap!’

Hem vereceği nasihatin önemini vurgulamak, hem de ona yakınlık göstermiş olmak için İbni Ömer’in omuzlarından tutan Peygamberimizin yaptığı bu tavsiyenin mânâsı üzerinde iyice durup düşünmek gerekir. Peygamberimiz, yaptığı bu nasihatla; Müslümanın dünyaya bakış açısını belirleyen bir ölçü vermek istemiştir. Peki verilmek istenen bu ölçü nedir? Müslüman herşeyden önce bu dünyada yaşamaktadır. O halde Müslümanın dünya ile alakadar olması kaçınılmazdır. Fakat önemli olan husus, insanın bu dünyada gerçekten bir yolculuk yaptığıdır. İnsan her saat, her an ve her nefes alıp verişte farkında olarak veya olmayarak belli bir sona doğru yaklaşan bir yolculuk içerisinde bulunmaktadır. İnsan bu dünyaya gelmiş ve kendisinin esas vatanı olan ahirete doğru yol almaktadır. Her an alıp verdiği nefeslerle hayatının bir kısmını geride bırakmakta, ahirete yaptığı yolculukta belli bir mesafe katetmektedir. Her batan güneş, her koparılan takvim yaprağı, her akşam uyuyup, sabah kalkmak dahil işlenen her amel yolculuğun adımlarından başka nedir?

Mevlana’nın Mesnevisinde verdiği örnek canlıdır, günümüz dünyasında Müslümanların dünya-ahiret dengesini korumasında ölçüyü kaçırmamasını ortaya koyması bakımından da önemlidir. “Dünya nedir? Allah’tan gafil olmaktır. Para, ticaret, kadın, vs. dünya değildir. Suyun geminin içinde olması geminin helakidir. Geminin altındaki su ise gemiye, geminin yüzmesine yardımcıdır. Diğer bir ifade ile, ‘hayat gemisi’nin yüzmesi için dünya ve madde suyu mutlaka lazımdır. Fakat onu geminin içine (kalbe) sokmamak lazımdır. İmam-ı Rabbani Hazretleri de ‘Seni Allah’tan uzaklaştıran ne ki varsa o dünyadır.’ Buyurur. Onun izini süren Allah dostları da ‘paranın yeri kasadır, kalp değildir.’ Buyurmuşlardır. Şu halde mesele dünya-ahiret irtibatında ölçü ve dengeyi bozmamaktır. İllâ bu denge bozulacaksa ebedî kalacağımız yer (ahiret) geçici kaldığımız yere (dünyaya) tercih edilmelidir.

İnsanın dünyadaki durumu bu olunca, yapılması gereken en doğru iş ne olmalıdır? İlk akla gelen, bu yolculukta bir rehber, bir yol gösterici bulmaktır. Önce bu yolculuk esnasında ne yöne, nereye gideceğimizi iyi bilmek gerekir. Rehber seçiminde insanın bir yardımcıya ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Her hal ve şartta bize yardımlarını esirgemeyen, bize lütufkâr davranan, yarattığı insanı en iyi bilen Allah, akıl yanında ona doğru yolu gösterecek bir rehber vermeyi de ihmal etmemiştir. Bu rehber insanlığın başlangıcından beri insanlara gönderilen ve hep aynı doğru yolu gösteren ‘vahiy’ler yani kutsal kitaplar ile bu kitapları insanlara ulaştıran Peygamberlerdir. Geçmişte insanlara yol göstermek için pek çok rehber, yâni Peygamber gelmiş, onlar görevlerini en iyi şekilde başararak misyonlarını tamamlamışlardır. Bu rehberler zincirinin son halkası da Kur’an ve onu bizlere tebliğ eden Peygamberimizdir. Ondan sonra artık hiçbir kitap veya Peygamber gönderilmeyecektir. Bu sebeple kıyamete kadar gelecek bütün insanlığın doğru yolu bulabilmesi için başvurulacak yegane rehber, Kur’an ve Kur’anın tebliğcisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) modeli/Sünnetidir.

Yolculuğun sağ salim gerçekleşmesi ve istenen noktaya varabilmesi için gerekli başka bir husus daha vardır ki o da yol azığıdır. Bu uhrevi yolculuğun azığı ise sağlıklı ve sağlam bir imandır. Nasıl ki yolculuğa, hele zor, yorucu ve uzun bir yolculuğa çıkan biri için yolda yemek için azık tedarik etmek mecburi ise, aynı şekilde bu dünyadan ahirete doğru yol alan bir insan da azık tedarik etmek zorundadır.

Yolculukta lüzumlu olan diğer bir hususta binektir, vasıtadır. Binek/vasıta olmadan yaya olarak uzun ve zorluklarla dolu bir yolu katedip hedefe varmak çok zordur. Onun için insanın bir de bineğe ihtiyacı vardır. Bu binek/vasıta da salih ameldir. İslâma, Allah’ın iradesine uygun davranış ve fiillerdir, hayırlı işlerdir. Bunlar ahiret yolculuğunda insanın kullanacağı bineğidir. Bu binek ne kadar güçlü, kuvvetli olursa yolculuğun tamamlanma şansı o kadar fazla olur. Böyle olunca insan Allah’ın iradesine ve rızasına uygun fiilleri işlemede ne kadar başarılı olursa, İslamı ne kadar yaşar, hayatını İslamın ilkelerine göre düzenlerse, o derece güçlü ve kuvvetli bir bineğe sahip olmuş olur. Böylesine uzun ve güç bir yolculukta zayıf ve cılız bir binek edinmek, ne kadar yanlış bir hareket ise, ahiret yolculuğunda az bir amel ve hayır işlemekle hedefe varmayı düşünmek de yanlıştır. Bu sebepledir ki Müslümanların ahiret yolculuğu için güçlü binekler/vasıtalar edinmeleri, yâni İslama uygun icraatları (eylemleri) çoğaltmaya çalışmaları icab eder.

Akıllı insan, rehberi, azığı ve bineği olmadan yola çıkmayı düşünmez. O halde bizler de kendimizi aklı başında insanlar olarak kabul ediyorsak, ahiret yolculuğumuz için bir rehber bulmak, azık ve binek temin etmek zorunda olduğumuzu da bilmemiz gerekir.

İşte Müslüman için lüzumlu bu rehber, Kur’andır, Peygamberimizdir, onların vârisleri mürşidi kâmillerdir. Azığı sağlam bir iman, bineği de Allah’ın iradesine uygun olarak işleyeceği salih amellerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi