Erdoğan’sız değişim

Erdoğan’sız değişim

AK Parti’ye açılan kapatma davası, darbeler zincirinin bir parçası olarak okunabileceği gibi; dünyanın gidişine göre Türkiye’yi yeniden düzenleme çabası olarak da görülebilir.

Türkiye’yi bu tür yöntemlerle düzenleme hakkını kendisinde görenler, yaptıkları işin demokrasiye, hukuka uygunluğu konusunda kaygı sahibi değiller. Dolayısıyla da yaptıklarının gayr-ı meşru olduğunu söylemeniz, onlar açısından birşey ifade etmiyor.

Yöntem dün darbeydi, idam sehpalarıydı. Yakın tarihte ‘post-modern’ darbe oldu. Şimdi yargı eliyle yürütülüyor. Arkasındaki güç ve zihin farklı değil. Değişimi ve dünyanın gidişine uyum sağlamayı ‘siyasete bırakılamayacak kadar ciddi bir iş’ olarak görüyorlar.

Türkiye’de değişimin ‘siyaset’ eliyle gerçekleşmesi konusunda belki de en büyük umut Tayyip Erdoğan’dı. çünkü Adnan Menderes’ten sonra ilk kez milletle böylesine yakın ve temsil derinliğine sahip bir siyasetçi var sahnede.

İşte tam da bu özelliği yüzünden tasfiye planında bir nolu hedef Erdoğan oldu.

Başından beri bir tezi savunuyorum.

Kapatma davasını açanlarla, bu davadan ‘demokratik’ hassasiyetler üzerinden rahatsız olduğunu söyleyen bazı kesimler arasında tuhaf bir işbirliği var. Davayı açanlar cumhuriyet tarihinin bildik argümanlarıyla kendilerini ifade ediyor. Laiklik, din devleti talebi vs.

Oysa kapatma davasının sonucundan medet uman diğerlerinin beklentisi, kendilerinin bir türlü başaramadıklarının mahkeme eliyle yapılması.

Yani, Tayyip Erdoğan’ın tasfiyesi ya da gücünün sınırlanması.

Bu konuda hayli mesafe aldıklarını söylemek yanlış olmaz. En büyük avantajları, Erdoğan’ın kendisine atfedilen sert ve çatışmacı imajın aksine; özellikle ‘devlet’i hırpalamama konusunda gösterdiği hassasiyet. Bunun doğruluğu ya da yanlışlığı tartışılabilir. Ancak perde arkasında kapatma davasının sonuçlarını bekleyenlerin elini rahatlattığı çok açık.

Siz bakmayın bugünlerin tartışmalarına. Bakın kısa bir süre sonra Türkiye’de yeni bir anayasa için nasıl şaşırtıcı bir uzlaşma ortaya çıkacak.

Şu anda bu tartışmanın açılmasına bile tahammülü olmayan çevreleri, ‘Türkiye’nin artık yeni bir anayasaya ihtiyacı var’ söylemiyle sahnede görürseniz hiç şaşırmayın.

Askerler, yargı, üniversite başta olmak üzere şu anda AK Parti’yi, daha doğrusu Erdoğan’ı hedef alan herkes, bu ‘uzlaşma’nın içinde yer alacak.

Fakat siyaseti ve siyasetçiyi bu kadar hırpaladıktan sonra tüm bunlar nasıl başarıya ulaşacak. İşte onu hep birlikte göreceğiz.


Bağdat’a gidebilmek


Başbakan Tayyip Erdoğan, büyük ihtimalle 4 Temmuz tarihinde Bağdat’a gidiyor. Zaten Aralık 2007, Şubat ve Nisan 2008 Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında alınan kararlar, Irak’la ilişkiler konusunda yeni bir dönemin başladığına işaret ediyordu.

Türkiye’nin bir tane olmazsa olmaz şartı vardı; o da teröre destek verilmemesi. Böyle bir durumda Irak’taki tüm gruplarla ilişki kurulacağı, Irak’ın yeniden bölgedeki yerini alması için gereken her türlü desteğin verileceği ifade edilmişti.

Türkiye, şimdi adım adım bu ‘devlet politikası’nı uyguluyor. Takip edenler hatırlayacaktır. Bunun ne kadar tarihi bir adım olduğunu ve bölge barışına sağlayacağı katkıyı sıkça dile getirmeye çalıştım.

Ancak bugün üzerinde durmak istediğim konu başka.

Erdoğan’ın Bağdat’a gitmesi önemlidir.

Bu şartlar altında Bağdat’a gidebilmek önemlidir.

Bağdat’a gidebilecek bir devlet adamına sahip olmak en az bunlar kadar önemlidir.

Milli takımın başarısının tüm dünyada, ama özellikle de İslam dünyasında gördüğü destek ve heyecan; kabul edelim ki son yıllarda izlenen dış politikayla yakından ilgilidir.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın, tüm zorluklara ve bölgedeki çatışmalara rağmen Bağdat’a gidebilmesi üzerinde iyi düşünmek, bu noktaya nasıl gelindiğini doğru okumak gerekiyor.

Kendi bölgesindeki gelişmelere neredeyse tümüyle ilgisiz kalan, içine kapanan Türkiye’den, Bağdat’a elini uzatan bir Türkiye’ye ulaşmak önemli bir gelişmedir. Erdoğan’ın ziyaretini bir de bu gözle izleyelim.

Bu arada şimdiden not edin. Bakın bu ziyaret Irak’ta ne büyük heyecan uyandıracak.

Yeni oluşumlar ve DTP


Kapatma davası, siyaset kulislerindeki ‘yeni oluşum’ tartışmalarını da hızlandırdı.

Pek çoğu daha şimdiden başarısızlığa mahkum çabalar olsa da, ‘yeni’yle neyin kastedildiğine bakmak her zaman önemli.

Bu arada konuşmayı ihmal ettiğimiz bir gelişme var: DTP’ye yönelik kapatma davası.

Daha TBMM’ye geldikleri günden itibaren kendi içinde çatışma yaşayan DTP’nin davayla birlikte daha yoğun bir tartışma süreci yaşadığını biliyoruz. Dava sonuçlanmadan DTP cephesinde sürpriz gelişmeler olabileceği ise uzun zamandır konuşuluyor.

DTP’den ayrılacak bir grup milletvekilinin yeni bir oluşumun içinde yer alacağı, ancak bunun için özellikle AK Parti’ye yönelik kapatma davasının sonucunun beklendiği de bir başka kulis bilgisi.

Peki AK Parti içindeki güneydoğulu milletvekillerinden böyle bir oluşuma sıcak bakanlar var mı?

Şu dakikada böyle bir ilgiden söz etmek neredeyse imkansız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi