Nevruz
Dudakta ruj, kafada boynuz...
Ne diyelim başka?
Anlamsızlık... Dünyada kan akıtılarak kutlanan ve de adı bayram olan başka bir gün var mı?
Bizde var...
“Nevruz” dedikleri kanlı gün...
Simgesi de ateş...
O gün sözde bahar ama insanlar adeta ırkçılık putu adına katledilirken Şamanizm rüzgarları eser başlarımızın üzerinde. Zerdüştlük ant içer intikama...
Şehirler tahrip edilir, meydanlar ateşe verilir, dükkanlar kepenk kapatır, şehrin cadde ve sokaklarında korku eser, can pazarı yaşanır...
Adını bayram koydular...
Bu nasıl bayramsa!
Hem kimin bayramı?
Bir tarafta baharı ılık rüzgarları ile karşılamak için kırlara koşan insanlar, diğer tarafta Kürtçülük ateşini tutuşturanların intikam dolu çığlıkları. Sorsanız ırkçılığın kor ateşinde bayram yapıyorlar...
Ortada bir ateş ve onun etrafında toplanan üç beş özerklik hastası...
Ellerinde İsrail menşeli silahlar, bombalar...
Ülkelerini bölmek ve de Kürt halkını maceralara sürüklemek için attıkları nutukların her bir cümlesi intikam kokuyor. Oysa ki Kürt halkı Müslüman...
Aynı ümmet, aynı millet...
“Mümin; Müminin ancak kardeşidir” diyen Kur’an hakikati yerine Marks’ın diyalektiğindeki emperyalist haklar kokuşmuşluğu bir neslin çılgına dönmesi yanında Kürt halkının kaderine vurulan en büyük darbe. Aslına bakarsanız bu yollarla Kürt halkı esarete sürükleniyor...
Geri kalmış bir yöre ve onun mayınlarla döşeli yollarında canlarını veren mazlum Mehmetçikler. Şüphesiz kandırılarak dağa çıkarılanlar da o Mehmet’in ya yakın köylüsü veya akrabası. Kardeşi kardeşe kırdıran karanlık güçler...
Öfke bayramı...
Farz değil, sünnet değil...
Milli bir heyecanı derseniz o da yok.
Eskiden Nevruz sessiz sedasızdı, hatta bir hurafe idi, şimdilerde Kürtçülüğün amentüsü gibi sarıldılar. Ne var ki bu sarılmayı iktidarın bazıları da seviyor, hatta Nevruz deyince ağızlarından sular akıyor. Ballandırıyorlar, dallandırıyorlar...
Budaklandırıp terör odaklarına malzeme veriyorlar.
İşin aslı, devlet bir Nevruzla başa çıkamadı, gün konusunda teröristlerle anlaşma sağlayamadı.
Terörün temsilcileri 18 Mart diye asılırken, devlet ise 21 Mart diye dayattı.
Dayatma ile asılma arasında ezilen halk yığınları...
Başı çeken yine BDP...
BDP parti görünümünde ama İmralı’nın emrinde...
Sonuçta Kürt baharı estirecekler başımızda.
İşte Suriye...
İnsanlar toptan tüfekten kaçarak Türkiye’ye sığınıyor.
Şu anda 15.000, yarın belki 50.000 olacak.
Çadırlar yetmeyecek, ekmek bulamayacaklar, su yetişmeyecek...
Umutları karanlık...
Bir zamanlar Saddam’dan kaçan Kürtler Türkiye’ye sığınmıştı.
Osmanlı’nın topraklarına...
Anavatana...
Yine öyle oluyor... Yarın da öyle olacak.
Burası anayurt, yavrularına kucağı her zaman açık...
Ama hainler...
Askerine, halkına silah çeken hainler...
Öcalan misali...
Sıkıştıklarında, her kapıdan kovulduklarında hangi yüzle geleceklerini merak ediyorum.
Nevruz mu diyecekler, ne diyecekler?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.