Eğitim ve öğretimde değişkenlerin sâbitelerle ilişkisi
Hayat nasıl bir boyutuyla sâbiteler üzerine kuruluysa bir diğer boyutuyla da değişkenler üzerine kuruludur. Değişim Allah’ın (c.c) iradesine rağmen gerçekleşen bir olgu değildir. Tarihin akış seyrini, burada yaşanacak değişimi irade eden ancak Allah’tır, insana da bu değişimi menfî veya müsbet çizgide yönetme ve kurgulama yeteneğini O bahşetmiştir.
Bu yüzden akıllı insan değişimin her türlüsüne direnmeye çalışarak kendisini tarihin dışına itmez, itmemeli, aksine değişimi hakikat merkezli kontrol etmeye ve yönlendirmeye çaba göstermelidir. Bu eğitim ve öğretim için de geçerlidir.
Eğitim ve öğretim planlamasında değişenleri sâbiteler perspektifinden değerlendirerek ve değişecekleri tahmin ederek bir program hayata geçirmek tarihin akış seyrinde aktör olmanın bir gereğidir.
Değişkenler ve sâbiteler ilişkisine İslâm ilim semasının yıldızlarından birisi olan İmam Fahreddin Razi’nin (1149-1209) meşhur Kur’an tefsiri “Tefsir-i Kebir” güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Malûm olduğu üzere Tefsir-i Kebir, çağının farklı ilmi disiplinlerine dayanarak bir anlamda döneminin ulaştığı ilmin son noktasına istinaden Kur’an âyetlerini tefsir etmiş özgün bir çalışmadır. Müfessirin dayandığı bilgiler çağı itibarıyla zirve bilgilerdi ve ilim tekerleğinin ağır dönmesi sebebiyle de yüzyıllarca önemini korudu.
Bu tür bilgileri fazlaca içerdiği için İbn Teymiyye İmam Razi’nin “Tefsir-i Kebir”i için, “İçinde tefsirden başka herşey var” tenkidini yöneltmişti. İmam Subkî ise daha insaflı bir yaklaşımla; “İçinde tefsirle beraber herşey var” diyerek ona cevap vermişti.
Moderniteyle beraber bilimsel gelişmeler hızla arttı ve bugün bir bilim adamının bile takip edemeyeceği üretim boyutlarına ulaştı. İmam Razi’nin bilimsel verilere dayanarak yaptığı tefsir ve teviller de bilimsel cihetiyle cılız kaldı. Gâyet doğal bir gelişme.
Tefsirin sunduğu dünün zirvedeki bilimsel izahlar bugün ilkokul düzeyinde bilgiler hükmünde ancak. Bu bilgilerin bir kısmının yalnışlığı da isbatlanmış olabilir. Denebilir ki tefsir bu özelliğiyle bugün sadece yazıldığı döneminin ilmi birikimine ışık tutmaktadır, bu da değişkenlere yönelik yönünü anlatmaktadır.
Bir de bu tefsirin sâbitelere temas eden yönü var; değişkenlere temas eden yönü önemini yitirse de sâbitelere temas eden yönü bugün olduğu gibi yarın da hakikate tutulmuş projektör olma özelliğini koruyacaktır.
Bir diğer ifadeyle tefsirin sâbitelerle ilgili yaptığı izahlar bugün de Kur’an tefsirinde Müslümanların ve özellikle de uzmanların bigâne kalamayacakları bir zenginliğe hâizdir. Bu eğitim ve öğretimde mâziyle ilişkimizi, değişenlerle değişmeyenler arasındaki dengeli tutumumuzu belirleyecek niteliktedir.
Şöyle ki: Eğitimde sâbitelere taalluk eden yön zenginleştirilmeye açıkken değişkenlere taalluk eden yön ise değişime açıktır. Çünkü bilimsel faaliyetler statik değil dinamiktir; bunları çocuklara aktaracak eğitim sistemi de dinamik olmak zorundadır.
Burada bir ayrımı daha yapmak gerekmektedir. Çünkü bazıları geçmişten tevârüs edilen herşeye gelenek etiketi yapıştırıp tarihin çöplüğüne atma gayretkeşliği içine girmektedir. Halbuki ilmî geleneğe sahip çıkmak ve onun devamı olmakla gelenekçi olmak aynı şey değildir.
İlmî gelenek sâbiteler üzerinden değişimi yönetmeye, yönlendirmeye ve yeniden üretmeye muktedirken gelenekçilik buna direnmeyi ifade eder. Bir eğitim sistemi sâbitelerden soyutlanarak dizayn edilmeye çalışılırsa toplumsal hafıza ve dolayısıyla gelecek tehlikeye atılmış demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.