Suriye halk direnişi kime emanet?
Suriye’nin eli kanlı Devlet Başkanı Beşşar, BM’nin ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın Suriye Planı’nı kabul etmiş. Gelen haberler böyle. Ancak biz, daha önce de çok kere Suriye’nin Alevi-Nusayri yönetiminin değişik planları kabul ettiğini görmüştük. Daha doğrusu, “kabul ettik” dediğini... Ancak bunların hiçbiri uygulanmamıştı ve sonuç ortada; İran ve Rusya’nın desteklediği Beşşar zalimi, Suriye’nin Ehl-i Sünnet kesimini doğramaya devam ediyor.
Bu yüzden olacak ki, BM temsilcisi Annan, yaptığı açıklamada, “Suriye’nin planı kabul etmesi önemli bir ilk adım, ancak asıl önemlisi uygulama” deme gereğini hissediyor. Lakin plana baktığımızda, aslında Beşşar’ın yönetiminin tanındığını, sadece dünya kamuoyunun tepkilerini dindirmek için göstermelik bir hamleyle durumu geçiştirmeyi hedeflediğini anlıyoruz. Zira, 6 maddeden oluşan Annan Planı, Suriye’deki Alevi-Nusayri rejiminin ve Beşşar’ın liderliğinin devamiyetine halel gelmemesine dikkat ederek hazırlanmış. Nedir bu maddeler, bir bakalım:
1- “Suriye halkının meşru taleplerine cevap verilecek şekilde Suriye hükümeti tarafından yürütülecek ve herkesi kapsayacak siyasi süreç için özel temsilciyle çalışmayı taahhüt etmek ve müzakereler için bir temsilcinin atanmasına onay vermek.” Bu maddede, “meşru talepler”in neler olduğu belirtilmemiş, Beşşar yönetiminin inisiyatifine bırakılmış. Bunun ne kadarlık bir zaman içinde, hangi süreçte yapılacağına dair de bir ifade ve bağlayıcı bir hüküm yok. Üstelik, Suriye’nin mükellefiyeti, müzakereler için bir temsilci atanmasını kabul etmekten ibaret. Yoksa, süreç içinde nasıl bir yol takip edileceğine, halkın taleplerine ne derece uyulup uyulmayacağına dair de bir bağlayıcılık ya da müşahhas bir talep yok.
2- “Operasyonlara son verip, BM tarafından gözetilecek ateşkesin derhal sağlanmasını sağlamak.” Operasyonlara son verildiğinin kim tarafından ve nasıl denetleneceğini, bunun ne kadarlık bir süreç içinde ve hangi şartlar dahilinde yapılacağını da bu plan kapsamıyor.
3- “İnsani yardımın ulaşabilmesi için ilk adım olarak derhal uygulanmak üzere günde 2 saat insani yardım için ateşkes uygulamak.” Bu ne demek şimdi? Beşşar’a adeta yalvarılıyor; “lütfen günde 2 saat halkını doğrama, kalan 22 saat boyunca yapacağını yap” demek değil mi bunun diğer açıdan okunuşu? Bu nasıl plan böyle?
4- “Sebepsiz yere tutuklanan ve gözaltına alınanların serbest bırakılması.” Bu hükmün de bir anlamı yok. Çünkü, “sebepsiz” derken, hangi hususların sebep, hangilerinin değil olduğuna kim ve nasıl karar verecek, belli değil. Şimdi Beşşar, “tutukladıklarımın hepsi bir sebebe bağlı olarak tutuklandı; sebepler de şunlar şunlar” dese, buna verilecek cevap ne olacak?
5- “Gazetecilerin ülke içinde serbestçe dolaşmalarının sağlanması.” Daha önce Arap Birliği temsilcilerine de serbest dolaşım izni verilmişti, ama Beşşar Yönetimi, “güvenliğinizi sağlayamam” diyerek onların belli noktalardan öte geçmesine mani olmuştu. Şimdi de güvenlik gerekçe gösterilse, ama dolaşmaya çıkan gözü kara birkaç gazeteci rejimin ajanlarınca vurulsa, bu serbest dolaşım hakkı nasıl sağlanmış olacak?
6- “Barışçıl toplanma ve protesto haklarına saygı duyulması.” Burada da, neyin barışçıl olduğu, neyin olmadığı Beşşar’ın inisiyatifine bırakılmış.
Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, Annan Planı’nın Suriye halkının özgürlüğü için hiçbir önemi yokken, Beşşar’ın zaman kazanmasına, yerini daha da sağlamlaştırmasına, hatta bugüne kadar yaptıklarının üzerine sünger çekilerek yeni bir başlangıç yapmasına sebep olacağı açıktır.
Bu arada, Özgür Suriye Ordusu’nun da, Annan Planı gerekçe gösterilerek tasfiye sürecine gidilebilecektir. Nitekim Suriye hareketinin en büyük destekçisi gibi görünen Türkiye’nin, o kadar da destekçi olmadığına dair Özgür Suriye Ordusu mensuplarının beyanları internet sayfalarında görülmeye başlandı.
Suriye muhaliflerinin “www.sooryoon.net” adresli web sayfasında yer alan bir açıklama çok ibretli. Özgür Suriye Ordusu Askeri Meclisi Genel Sekreteri Yarbay Ammar el-Vavi, Türk tarafının kendilerine sürekli baskı uyguladığını belirtiyor. Eş-Şark El-Avsat Gazetesi’ne konuşan el-Vavi, Amerika’nın, İsrail’den gelen taleple müdahaleye mani olduğunu, Türkiye’nin de Suriye halkına yapılan katliamlardan sorumluluğu bulunduğunu söylüyor. El-Vavi, “Türk Hükümeti bize insani yardımlardan başka hiçbir şey sunmadı. Bilakis Türkiye Suriye’ye giden askeri yardımları engelliyor. Bunun yanında bazı askeri yetkililerimizi de baskı altında tutuyor. Kimini de tutukluyor. Örneğin, bir aydır tutuklu bulunan Üsteğmen Muhammed Bazika, birliği isabet alınca silahıyla hududu geçerken Türk hudut muhafızlarınca yakalandı” diyor. Hatta, operasyon yapan Suriye helikopter ve uçaklarının, manevra yaparken her gün Türk hava sahasını geçtiğini belirtiyor.
Bu durumda, “acaba Suriye halk direnişi kime emanet?” diye sorası geliyor insanın. Cevap: Allah’a emanet!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.