Bosna'da neden beklemişlerdi
Suriye konusunda uluslararası kamuoyunun "duyarsızlığı"ndan şikayetle "Suriye'nin Bosna gibi olması" ihtimaline vurgu yapılıyor. Gerçekten de Suriye'de yaşananlar karşısında uluslararası aktörlerin ve bölge ülkelerinin tavırlarına bakıldığında Bosna örnekliğini haklı çıkaracak işaretler yeterince var.
Suriye ile Bosna arasında bu benzeşimin kurulmasıyla insani açıdan küresel ve bölgesel aktörlerin kendi kamuoylarını harekete geçirmekte etkili olunacağı varsayılıyor. Bu noktada, Bosna'ya yapılan göndermenin Suriye ile ne kadar örtüştüğü, dahası Bosna'da neden 250 bin insanın katledilmesinin beklendiği sorusu gündeme geliyor.
Hatırlanacak olursa, Bosna savaşı, soğuk savaş döneminin sona ermesiyle dağılan Sovyetler'e paralel olarak Yugoslav sisteminin de parçalanmasıyla ortaya çıkan insanlık dramına yol açan katliamlar dizisidir. Özellikle Almanya'nın başı çektiği Avrupalılar, Yugoslavya'nın parçalanarak kendi arka bahçeleri olmasında yarar gördüler. Bosna'nın durumu ise ne Hırvatistan ne de Slovenya'nın ayrılmasına benziyordu. Taraflardan biri Müslüman olduğu için, Avrupa'nın ortasında bir Müslüman devletin oluşmasına Avrupalıların tarihi önyargıları izin vermiyordu. Sonuçta Avrupalılar küçük hesapları uğruna yüz binlerce insanın katline seyirci kaldılar.
1992'de başlayan savaş 1995'te Amerika'nın müdahalesi ile durduruldu. Böylece Amerika savaşın başında yapabileceği müdahaleyi bunca kan aktıktan sonra gerçekleştirmek suretiyle Sırpları durdurmuş oldu. Müdahalenin stratejik hedefleri bir yana Avrupalılara şu mesaj verilmek istendi: Kendi evinin içini bile düzenlemekten aciz bir AB, Avrupa'da bile Amerika'ya alternatif olamaz. Bosna savaşını durduran ama Dayton'la beraber barış yapamayan Amerikan gücü Kosova'da da belirleyici olacak ve Balkanlar'a askeri olarak yerleşecektir.
Suriye'nin yeni bir Bosna olmamasını istemek adına eğer Amerikan müdahalesi bekleniyorsa, uluslararası satranç oyununda, her gün katledilen Suriyelilerin kurban edileceğini mi kastetmiş oluruz. Zaten Bosna örneğinde, Amerikan müdahalesini meşru ve gerekli hale getiren ortamın oluşması için üç yıl geçmesi ve 250 bin insanın katledilmesi gerekecekti. Bütün stratejik hesaplar bir kenara bırakılmış; her ne pahasına olursa olsun, bir an evvel cinayetlerin durdurulması talebi söz konusuydu.
Suriye'de ayaklanmalar üzerinden geçen bir yıllık sürede Amerika'nın, resmi açıklamalarının dışında, adeta seyirci duruşuna; Fransa'nın hiç ilgilenmez haline bakarak "şartların olgunlaşması"nın mı beklendiği sorusu ister istemez gündeme gelmektedir.
Bir yanda her gün kan akmaya devam ederken diğer tarafta yabancı müdahaleye karşı çıkmanın katliama ruhsat vermek, en azından seyirci kalmak olarak yorumlanacağı bir sürece doğru sürüklendiğimiz çok açık.
Bu noktada Bosna benzetmesinden hareketle, birkaç soru sorulabilir. Bölge içi güçler yani Araplar, İran ve Türkiye'nin kördüğümü çözme güç ve kabiliyeti var mı? Arapların şu ana kadar böylesi bir inisiyatif alamayacakları ortaya çıkmış bulunuyor. Her ne kadar el altından muhalefet cesaretlendirilse, destek verilse de bu, sonuca götürecek bir etkiden mahrumdur. Geriye Türkiye ve İran etkisi kalmaktadır... İran bölgede oluşan yeni kutuplaşmanın eksenini oluşturan güç merkezi. Arapların büyük kısmı karşı kutupta yer alıyor. Türkiye, temelde NATO eksenli olan karşı kutupta yer alması bir yana aynı zamanda tek başına da taraf olmak gibi bir çizgi sergiledi.
Bölge içi dinamiklerin Suriye sorunu çevresinde kutuplaşarak çatışma zeminine sürüklenmeleri, stratejik kırılmanın Suriye'den ibaret kalmayacağını göstermektedir.
Bu durumda "Suriye Bosna olmasın" temennisi bölge dışı aktörlerin devreye girmesi talebini ima eder hale gelmiştir. Türkiye'nin Amerika ile kurduğu muhteşem kombinasyon (!) durumun olgunlaşmasını mı gerektiriyor sorusunu akla getirmektedir.
Suriye'nin Bosna olmadığı, Amerika'nın da tek kutuplu dönemin rakipsiz Amerikası olmadığı çok açık olduğuna göre daha çok kan akacağı sonucuna varabiliriz. Daha önce yaptığımız bir tespitten hareketle, Suriye'nin Suriyelilere bırakılamayacak kadar önemli bir ülke olması, ister istemez hem yaşanan sürecin sebebi hem de sonuçları bakımından ülke dışı, bölge dışı faktörleri göz önüne alma zorunluluğunu getirmektedir. Suriye'ye müdahil olmayan Amerika, Suriye'den çok İran tehlikesinden bahsederek sağ gösterip sol vuruyor olmasın?
Türkiye'yi öne çıkaran Amerika konjonktürü, Amerika'nın aynı anda birçok krize müdahale etme gücünü yitirdiği yeni bir süreci işaret ediyor. Bu durum aynı zamanda Amerika'nın zaafları Türkiye'nin gücü anlamına gelmiyor. Bosna'da 250 bin insanın katlini bekleyenler için insani ölçüden çok stratejik hesaplar ön planda demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.