Ersoy Dede

Ersoy Dede

Nadim olmuş gazeteciler

Nadim olmuş gazeteciler

Cesur yürek Meral Akşener konuştu, 28 Şubat gözaltılarıyla ilgili olarak.. Biliyorsunuz; Akşener, valileri brifinge göndermediği için yağlı kazığa oturtulmakla tehdit edilmişti. Süleyman Demirel, Akşener’in bu işi büyütmemesi gerektiğine kanaat getirerek hadisenin üstünü örtmüştü.. Geçmiş zaman, şimdi dönüp bakıyorum da, keşke Sayın Akşener, brifing süreci öncesinde konuşup da askerlerin gündemini değiştirmeseydi. Sonra brifinge katılan valileri alsaydı görevden.. Ne güzel olurdu.. Neyse.. Diyor ki Sayın Akşener: “Manşetlerle itibar infazı yapanlar, nadim oldukları için baş tacı ise, bir iktidarın yıkılmasına neden olmuş olanlar da ‘kusura bakmayın’ dediği zaman baş tacı edilecek midir?” Bu soruyu çok önemsiyorum.. Tutarlılık adına, ilkelilik adına bu soruyu bugünün medya yöneticilerinin de, siyasetçilerinin de, gazete okurlarının da sorması gerektiğine inanıyorum..

Nadim olan gazeteciler var mı? Var. 28 Şubat sürecinde askerin emrine girmiş, kara propagandaya alet olmuş, sipariş-servis dezenformasyonu, haber diye millete yutturmuş adamlar, bugün diyorlar ki; “çok pişmanız, hata ettik”.. Şimdi nakledeceğim cümleyi okuyun. Akşener’in “nadim” gazeteciden neyi kastettiğini daha iyi anlayacaksınız.. “..... O zaman Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyordum. Vatan Caddesi’nin üzerinde bir lunapark vardı. Orada etekli bir kadın şeklinde dönme dolap vardı. Üzeri branda ile kapatılmıştı. Hani Fatih bölgesine de giriyor diye, lunaparktaki o kadın figürlü dönme dolap için geldim ve şöyle yazdım: ‘İslâmcılar dönme dolaptaki etekli kadına tahammül edemediler!’ Cumhuriyet Gazetesi’nde kocaman çıktı, hem de birinci sayfada. Yalan haberdi, çok kötü, yazıklar olsun bana...” Bu tırnak içine aldığım kısma hiçbir ekleme çıkarma yapmadım.. Bu gazeteci, şimdilerde hükümetin politikalarını en yürekten savunan TV kanallarından birinin ekran yüzü.. Peki; Dinç Bilgin’in, yani patronun bile “hiçbirimiz masum değiliz” dediği Sabah Gazetesi’nin o dönem yazı işleri müdürlüğünü yapan değerli gazeteci nerede? Ne yazıyor bugünlerde?.. Deprem sonrası dönemde, yaptığı radyo programında, Marmara Üniversitesi önünde başörtüsü protestosu yapan kardeşlerime “fahişe” diyen, hatta fiyat biçen gazeteciler nerede şimdi?.. Hepsi tövbekâr oldu.. Tamam, tövbe edin, Allah (cc) affetsin.. Fakat yaktığınız insanlar, söndürdüğünüz ocaklar ne olacak?.. Biz affetmiyoruz arkadaş. Pardon.. Ertuğrul Özkök; “gerekirse istifa ederim” diyor.. Neyin istifasından söz ediyorsunuz siz? Ne istifası.. Yar-gı-la-na-cak-sı-nız.. Gazeteden istifa edeceklermiş.. Şerafettin Yardımedici’nin ölümüne neden olan soruşturmacı gazeteci.. Hesabını vermeden bu dünyadan göçüp gidecek misin?..

ELDEKİ GAZETECİLER

Kritik günler.. Önünden bile geçilmesi yasak olan Genelkurmay Başkanlığı’na İlnur Çevik çağırılır.. Daveti yapan isim Erol Özkasnak.. İlnur Çevik, gidişini şöyle anlatıyor: “..... Anam odaya bir girdim, karşımda Erol Özkasnak.. Fevzi Türkeri, Şener Eruygur, bir subay daha ve bir tane de hukukçu paşa. Ergenekon’dan içeri alınmıştı ya hani.. Bu akşam, seni istediğin televizyona çıkaralım. Hepsi elimizde. İstersen Ali Kırca’ya çıkaralım. O elimizde. Reha Muhtar elimizde. Uğur Dündar elimizde. Dediler ki; istediğin programa çıkaralım şimdi seni, Erbakan Hoca’yı karalayacaksın. Ben de onlara dedim ki: Bir hatanız var.. Ben hiçbir yerde Erbakan hakkında kötü konuşmam. Değil televizyonda, herhangi bir ortamda bile hakkında kötü konuşmam..” ‘Elimizde’ ifadesinin, benim anladığımdan başka bir anlamı var mı acaba?.. Çevik Bir gidecek yatacak, eldeki gazeteciler; “Biz pişman olduk” diyecekler, kaldıkları yerden hayatlarına devam edecekler.. Öyle değil o iş.. Kalın sağlıcakla..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ersoy Dede Arşivi