Şefik Dursun

Şefik Dursun

28 Şubat’ın yargılanması; adaletin önemli sınavı

28 Şubat’ın yargılanması; adaletin önemli sınavı

28 Şubat darbesinin mimarları önceki hafta gözaltına alındılar. 28 emekli subayın özel yetkili savcılar tarafından açılan soruşturma kapsamında ifadeleri alındı ve 16’sı tutuklanma talebi ile mahkemeye sevk edildi... Tutuklanan 9 kişi Sincan Cezaevi’ne gönderildi, 7 kişi ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı; Çevik Bir dahil diğerlerinin durumları bu yazıyı kaleme aldığımda henüz belli değildi... 28 Şubat yakın tarihimizin her yönüyle eksiksiz gerçekleşen bir darbesi... Her şey milletin gözleri önünde oldu; olayların şahidi toplum... Failler kendi ağızları ile bunun “postmodern darbe” olduğunu ifade ettiler, “demokrasiye balans ayarı” yaptıklarını söylediler. Bir önceki 12 Eylül’ün yargılanmasını değerlendiren yazımda, 28 Şubat ve 27 Nisan faillerinin de yargılanmasını beklediğimizi ifade etmiştim. Olaylar hızlı gelişiyor. Aziz milletimiz 12 Eylül referandumu ile tarihi bir karar verdi... Allah (cc) bu iyi niyetli kararın önünü açıyor, O’na şükürler olsun...

28 Şubat’ta Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in ve Batı Çalışma Grubu’nun (BÇG) yargılanmasının yanında, darbeye isteyerek destek verenlerin de yargılama kapsamına alınması önemlidir. Çünkü darbenin hayata geçirilmesinde silahlı kuvvetler kadar silahsız kuvvetlerin de rolü olmuştur.

Gerçekten darbecilerin baskıları sonucu, onlardan korktukları için darbeye hizmet eden ordu mensupları olabilir... Emir-komuta zinciri içinde “Yapmak zorundaydım” diyenler olacaktır. Nitekim Ergenekon ve Balyoz davalarında bunları görüyoruz. Sadece ordu içinde değil siviller içinde de aynı durumda olanlar vardır. Ancak hakkında tutuklanma kararı verilen generallerin seviyesinde “sivil silahsız kuvvetler generalleri” olarak çalışan, gayret eden ve darbenin toplumu baskı altına alması için her türlü etkinliğe isteyerek katılan siviller bulunuyordu... Bunlar “Beni zorladılar, eğer desteklemeseydim bana şunu yapacaklardı” demeye yüzü olmayan faillerdir. Önce o dönemin sendika liderlerini bu tanımladığım gruba dahil edebiliriz. TESK Genel Başkanı Derviş Günday başta olmak üzere, o dönemin DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Bayram Meral, TOBB Genel Başkanı Fuat Miras, TİSK Genel Başkanı Refik Baydur o günün gazetelerinde mahşerin beş atlısı(!) olarak isimlendiriliyordu. Hükümetin düşürülmesi için işçileri sokağa davet ediyorlardı. 28 Şubat’ın en önemli aktörü, “Beşli Çete” olarak da isimlendirilen bu grup darbeden 10 yıl sonra “Bizi Demirel teşvik etti, pişmanız” dediler. Şu halde bu darbede silahlı ve silahsız kuvvetler başkomutanı Süleyman Demirel de suçlular arasında yerini almıştır. Öyleyse darbeci askerlerle birlikte sorumlu olanların Süleyman Demirel, masum olmayan sendika liderleri başta olmak üzere, masum olmayan yargı mensuplarının, üniversite yöneticilerinin, yazılı ve görsel medya mensuplarının olduğunu söylemek mümkün.

ZALİMLERDEN HESAP SORMAK MAZLUMLARIN HAKKIDIR

28 Şubat’ta Çevik Bir gibi darbe ile özdeşleşen bir isim daha var; o da İstanbul Üniversitesi’nin eski rektörü Kemal Alemdaroğlu’dur. Kendisi silahsız kuvvetler generali(!) olarak binlerce evladımızın eğitim hakkını işkence ile elinden almıştır. Bu şahıs, yardımcısı ve şimdi CHP milletvekili olan Nur Serter ile birlikte utanılacak ve normal bir öğretim üyesinin yapamayacağı faaliyetleri gerçekleştirdiler... Nur Serter 28 Şubat’ın ürünleri olan katsayısı uygulamasının ve kesintisiz eğitimin kaldırılmaması için militan gibi çalışmış ancak, milletin meclisinde duvara çarpmıştır.

Aslında Alemdaroğlu “Beşli Çete”den daha atik davranarak BÇG’nin kararlarını onlardan önce uygulamaya başlamıştır. O günlerde Alemdaroğlu rektör değildi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahi Bilimler Bölüm Başkanı’ydı. Fakülte içinde hiçbir bölüm başkanı kendi başına tüm öğrencileri kapsayacak bir düzenleme yapamaz, böyle bir uygulama işin aslına aykırıdır. Ancak 28 Şubat’tan hemen sonra Mart ayının ilk haftasında Alemdaroğlu başörtülü kız öğrencilerin derslere ve uygulamalara alınamayacağı hususunda bir genelge yayınladı. Bu genelge teamüllere aykırı olarak dekanlık tarafından tüm anabilim dallarına da gönderildi. O tarihe kadar böyle bir uygulama yoktu. Bu başlangıç, daha sonra rektör olmasının ardından, 28 Şubat uygulamalarında önemli bir dönüm noktası olan kılık-kıyafet genelgesi haline dönüştü ve İstanbul Üniversitesi’nin geneline ve sonra YÖK Başkanı Kemal Gürüz vasıtasıyla tüm üniversitelere uygulandı. Binlerce öğrenci bu şekilde mağdur edildi, eğitim hakları ellerlinden alındı.

Alemdaroğlu bununla da yetinmedi... Dr. Yusuf Akça’nın “İstanbul Üniversitesi Mevzuatı” isimli kitabında, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın, kılık-kıyafeti üniversitelerde serbest bırakan Ek. 17. Maddesi’ni kitaptan çıkararak, tüm üniversite çalışanlarını ve kamuoyunu yanıltıp başörtüsü yasağını kendi oluşturduğu hukuk düzeni(!) içinde uyguladı. Dolayısıyla 28 Şubat döneminin sorumluları darbeci askerlerden sonra ve sendikacılardan önce üniversiteler ayağında Kemal Alemdaroğlu ile Kemal Gürüz gelir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şefik Dursun Arşivi