Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Köksüz sol, kahraman yaratma peşinde

Köksüz sol, kahraman yaratma peşinde

Türk solu köksüzdür. Köksüz ve tarihsiz hiçbir ideolojik hareketin başarı şansı olmadığı bilindiği için, kendine tarihte kahramanlar aramış ve ıkına sıkına Şeyh Bedrettin (Ö.1420)’e kadar gidebilmiştir. Tabii, bu bir zorlamadır. Nereden bakarsanız bakın, Şeyh Bedrettin, İslam akaidi ve fıkhı çerçevesinde hareket eden bir tasavvuf ehlidir.

Solun 1960’lara kadar geçen dönemde, kahraman yapacağı biri yok. 27 Mayıs’ta öldürülen Turan Emeksiz’le başlayan “Yeni kahraman yaratma” projesi, 1968’lerdeki Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) ve Türkiye Halk Kurtuluş partisi Cephesi (THKP-C) ile “güncel kahraman yaratma” sevdasına dönüştü. 3-5 tane kabına sığmayan genç, üniversite koridorlarında ve yurt odalarında güy⠓vatan kurtarma” aşkıyla “gerillacılık” oynamaya başladılar.

Derin güçlerin temin ettiği silahlarla banka soygunları… Adam kaçırmalar… Fidye istemeler… “Kırdan şehre” ve “şehirden kıra” fantazilari, öğrenci yurdu odalarında tartışıldı… Başta ODTÜ kampüsü olmak üzere uyduruk “gerilla kampı” romantizmi körüklendi.

15-20 genç güyâ tarihî misyonu üstlenmişti… Örnek aldıkları “kahraman”(!) ise orta Amerika’dan Che Guevera idi.

Baba parasıyla ve banka soygunuyla devrim yapacaklardı.

Dağcılar, dağa çıkarlar… Malatya Kürecik civarındaki dağlar ve Nurhak’ta gerillacılık yapmaya kalkışırlar. Dağa çıktıkları ilk günlerde postu deldirirler…

Arkasından hapishaneler… Hapishanelerden adam kaçırmalar… Sivas Gemerek’te, “Karanlık bir geceydi… Gökten yağmur, askerden kurşun yağıyordu” romantizmi ile silahı ve ölümü kutsama âyinleri…

Çatışmalar… Hapisler… Yargılamalar… Ölümler… İdamlar… O dört yıl, oldu mu sana bir “Asr-ı Saadet(!)”?... Sahabiler(!) de hazır… Hâlâ televizyonda konuşuyor, gazetelerde yazıyor bu “sahabiler”(!)

Sol, kendi kutsallarını ve “kahraman”larını yaratmıştı… Yapay, şişirme, fantazist ve “gofret” kahramanlar…

Eh!… Kahramanlar yaratıldı, bir de “kutsal mekân” gerek… Kutsal mekân, idol uğruna kan dökülerek yaratılmalıydı… Onu da 1 Mayıs 1977’de Taksim’i kana bulayarak yarattılar. (Ben söylemiyorum; Halil Berktay öyle diyo.)

Kahraman var, menkabe var, meydan var, gün var (6 Mayıs)… Bir de ilahî gerek… Bir değil pek çok “ilahî” yazıp bestelediler. Hepsi de salya-sümük “ilahî”ler… Nurhaklı, Gemerekli, Kızıldereli “ilahî”ler… (Şimdi ‘Kutsal metin’ nerde abi?...” diye sormayın… “Kutsal metin”e gerek yok… “Kahrolsun”lu, “Yaşasın”lı birkaç slogan yeter de artar bile!...)

Bütün bunlar yapılmalıydı ki, yeni “ümmetler” tavlanabilsin…

Olan biten bir şey yoktu… Birkaç heyecanlı genç, baba parasıyla veya banka soygunuyla, üniversite kampüslerinde “devrimmm” macerasına girmişler; ilk işe çıktıklarında da ay erken doğmuştu… O kadar… 3-5 eylem, birkaç adam kaçırma-öldürme ve forumlar…

Ama derin bir tarih ve kökten yoksun olan Türk solu, 1968-1972 yılları arasından, yani bu 4 yıldan, yani “Sol asr-ı saadet(!)”ten, onlarca efsane çıkarmayı başardı. Bu romantik dönemi, gözleri yaşlı bir şekilde anlatanlara sorun, ne Çanakkale’yi bilirler doğru dürüst, ne Millî Mücadele’yi!...

12 Eylül’de asılan gençleri, eylemleri değil, asılmaları kahraman yaptı… Bakın o günlerden kalanlara… Kimisi kapitalist oldu, kimisi de kapitalistlerin gazetelerinde gazeteci… Hangisi kahraman kalanların?... Asılanlar sağ kalsaydı, muhtemelen onlar da, şimdi birer kapitalist olmuşlardı.

***

68 kuşağı, “direniş kuşağı” falan değildir. Onlar, 27 Mayıs artıklarının pohpohladığı, romantik maceracılardır. Bugünden bakınca elbette “Asılmalarına gerek yoktu.” diyoruz ama bir de o günlerden bakın… Herhalde o gençleri, namaz kılarken cami avlusundan toplamamıştı polis. Gerçi bir ham hayal ama kırsaldan şehirlere doğru aksalardı, onlar da PKK gibi pek çok asker ve polisin kanını dökeceklerdi; içlerinden bazıları o yıllarda “Apo”luğa soyunacaklardı belki. Apo hangi tezgahtan geliyor zannediyorsunuz?

68 kuşağı, ölmeyi, öldürmeyi ve kanı kutsayan bir dil tercih etmiştir. “Bağımsız Türkiye” aforizması, yapılanları meşrulaştırmıyor.

O yıllara bugünden “romantik belgeselci” gözüyle bakar, o günlerde yaşanan toplumsal gerilimi ve terörü görmezden gelirseniz, gençliğe kanı, silahı ve ölümü idolleştirme telkini yapmış olursunuz.

Tarihsiz ve köksüz sol bunu yapacak. Yapmaya mecbur… Bu hikâyeleri hafızalarından silerseniz, bomboş bir sol kalır ellerinde. Kahramansız, meydansız, menkabesiz ve ilahîsiz bir sol… Böyle bir sol da kamuoyunda yankı bulamaz.

Şimdi de o gençlerin idamına, konjonktür gereği oy veren ve sessiz kalan sol siyasetin yeni başı ve “baş ilahici”si, İstanbul Ataköy’de “kahraman” parkı açıp bir de heykel dikecekmiş… Yanlarına bir de o geleneğin çocuğu Hasip Ağa’yı alsınlar…Yakışır Hasip Ağa’ma…







Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi