Genç subaylara tatbiki olarak darbecilik dersleri
Genelkurmay Başkanlığı ilginç bir açıklama yaparak, askeri okullarda öğrencilere hiçbir dönemde darbecilik eğitimi verilmediğini açıkladı. Bu açıklamanın neresi ilginç? diyebilirsiniz.
Bana göre ilginç. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkede askeri okullarda nasıl darbe yapılır, halkın oyları ile seçilmiş iktidar nasıl alaşağı edilir, bunu bir ders içinde göremezsiniz. Sabah erken kalkanların darbe yaptığı ülkelerde bile böylesine bir ders okutulmaz. Amma velakin Türk ordusunda da böyle bir ders olmamakla birlikte, askeri okul öğrencilerine ve genç teğmenlere fiilen darbecilik eğitimi verildiği herkesin malumudur. Şimdi bu hususta Türk ordusunun siciline bakıyoruz. Varan bir, 27 Mayıs 1960. Ordunun iki Genelkurmay Başkanı, biri emekli, diğeri ise vazife başında yerlerde sürükleniyor. Genç teğmenler Yassıadada halkın oyları ile iktidara gelmiş cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve yönetim kadrolarının sırtında sigara söndürüyor, en ağır küfürlerle dipçikler altında sıra dayağından geçiriliyor. İlhami Erdil Paşa ve Teoman Koman da o genç teğmenlerden sadece ikisidir. Varan iki, Talat Aydemirin Ankarada Harp Okulu öğrencilerini silahlandırıp 27 Mayısçılara karşı ilk darbe teşebbüsü, ardından kol kırılır yen içinde kalır mantığı ile CHP Genel Başkanı İsmet İnönü tarafından affediliş. Bulduğu yüzle bir yıl sonra aynı öğrencileri yeniden silahlandırıp yarım bıraktığı darbeyi tamamlamak için eline verilen fırsat. Varan üç, 12 Mart 1971. Mecliste yasadışı bir bildiri okutan Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının yeni fiili darbesi. Artık her 10 yılda bir yapılması gelenek haline gelen darbelerin 12 Eylül 1980de tekrarlanışı ile Varan dört başlayacaktır. Artık 27 Mayıs 1960ın genç teğmenleri tüm rütbelerini darbelerle takmaktadır. 12 Eylül 1980de 600.000 kişi hapishanelere tıkılacak, geleceğimizin umudu binlerce gencimiz işkence tezgâhlarından geçirilecek, sakat kalacak, hayatları kararacak, onlarcası Cellat Kara Alinin elinde can verecektir.
Sonunda Varan beş, 28 Şubat gelir. O da ayrı bir fasıl. Bu defa hep aynı tarz yapılan darbelerden sıkılan komuta kademesi genç teğmenler için yeni bir eğitim modeli bulacak ve bunun adına da postmodern darbe denilecektir. Artık yüksek yargı, birinci sınıf bürokratlar, ünlü iş adamları, gazete patronları ve gazetelerin köşe yazarları verilen brifinglerde komutanlara selam durmakta ve alkış tutmaktadır. Böylesi daha bir zevk vermektedir paşalarımıza. Gazetelerde ise esrarengiz başlıklar atılması bu yeni darbe türüne ayrı bir heyecan katmaktadır. Mesela logosunun altında Günlük darbe gazetesi yazmasına ramak kalan Hürriyette bir başlık.
Adının açıklanmasını istemeyen bir komutan:
Yakında bu küfürlerin daha ağırları da gelecek!
Her gün bu ve buna benzer başlıklarla genç subaylara fiilen ve tatbiki olarak darbecilik eğitimi verilmektedir. Varan altı. 27 Nisan e-muhtırası. AK Parti hükümetine karşı bu defa teknolojinin yeni bir imkânı kullanılacaktır, internet siteleri!
Genç subaylar artık kurdukları mebzul miktarda site ile halkın seçtiği iktidarı alaşağı etme yolunda var güçleri ile çalışmaktadır.
Ve AK Parti iktidarının dik duruşu sayesinde darbeci paşalara balans ayarı yapılır, Silivri ve Hasdalla tanışmaları sağlanır. Aralarındaki telefon konuşmalarında Hep böyle gidecek sanıyorduk diye hayıflanan ve bir gün hesap sorulabileceğini hiç hesap etmeyen bu paşalar, kendilerine 27 Mayıs 1960tan beri tatbiki olarak verilen darbecilik eğitiminin ardından yalnız bırakılmanın hüznü içindedirler. Bu duygu ve düşüncelerle olsa gerek ünlü İlker Başbuğ Paşamız Hani Genelkurmay ve Türk ordusu, onlar yargılansa ben ses çıkarırdım, onları desteklerdim deme cüretini bile göstermiştir.
Bence Genelkurmay Başkanlığı Hiçbir dönemde askeri okul öğrencilerine darbecilik dersi verilmemiştir mealindeki boş sözlerin yerine geçmiş darbelerden dolayı Türk milletinden özür dilemelidir. Ancak böyle bir özür bu milleti devleti ve ordusu ile barıştırır ve genç subayların artık darbe düşünmediği, siyasi iktidara tabi bir ordunun temelleri atılır. Bu özrü, güneşin doğuşunu bekler gibi bekliyoruz.