Yemlenen ve Sulanan Truva Atları!
Yeni Akit Ankara Temsilcisi Yener Dönmez’in, Kürt İnsan Hakları Girişimi’nin bir alt kuruluşu DPI’ün operasyonel bir adımını deşifre eden habercilik başarısı üzerine, içimizdeki Truva atına doluşmuş kişileri rahatsız etti.
Cengiz Çandar, Habervaktim’de ilgi uyandıran DPI- KHRP ile münasebetli sözde aydın takımı hakkında çıkan haberleri, “aptalca bir bilgi çarpıtma” ve “istihbaratçılık” ve “tetikçilik” olarak nitelendirmiş!
Cengiz Çandar’ın Habervaktim’i aşağılamaya çalışıp, istihbaratçılıkla suçlaması umursanacak bir şey değil aslında… Yüzüne vurulan gerçekler neticesinde kelimeleri kifayetsiz gelmiş, takatini itham ve hakarete odaklayarak düştüğü durumdan sıyrılmaya çalışmış… Efektif bir ego savunma mekanizması geliştirerek yansıtma yapmış, kendisi için yıllarca kullanılan sıfatları Habervaktim için yakıştırmaya çalışmış.
Merd-i Kıptî şecaat arz ederken sirkatin söylermiş… Hem de gocunurmuş!
Körfez savaşında Özal, ‘bir koyup beş alacağız’ dediğinde ona yazılarıyla canhıraş destek vererek savaş çığırtkanlığı yapıp, bugün ise PKK’ya yapılan operasyonları barış namına! kınayan… Zamanında Abdullah Gül’ü Ermenistan da soykırım anıtını muhakkak ziyaret etmesi gerektiğini salık veren… Kürt ayrılıkçılığına ve bölücülüğe karşı her duruş ve gücü ‘’ırkçılık’’ ve ‘’faşistlik’’ olarak gören… Kıbrıs Rum Kesimine, Ermenistan’a, Irak’taki ve (daha şimdiden) Suriye’deki müstakbel Kürdistan’a methiyeler düzenleyen… Tavizlerin adına açılım koyup tüm sorunların çözüleceğine inanan Cengiz Çandar; aslında kendini ele veriyor…
“Arap Baharı”nın çakması bir "kürt baharı" hayalleri kuran bir takım gazeteci ve akademisyen takımının, kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı Democratik Progress Instutute (DPI), Kurdish Human Rights Project (KHRP) Londra merkezli Kürtçü teşkilatlarla ilişki kurmasını kesinlikle yadırgamıyorum. Avrupa insan hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açılan güneydoğu kaynaklı davaları örgütleyen, zorla asimilasyon iddialarına yönelik raporlar hazırlayıp etkinlikler düzenleyen Sivil Toplum Örgütü görünümlü organizasyonlarla ilişki kuranlar hep oldu, bundan sonrada olacak… Mühim olan bunların niyet ve eylemlerini sütre arkasındaki ilişkilerini bilmek ve deşifre etmektir…
DPI, KHRP ve türevleri, “iyi niyet, barış ve insanlık namına” maskesi altında her tülü fırıldağı çevirirler. Alın size geçmişten bir örnek:
Hatırlarsanız 2003’lü yıllarda Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ni baltalamaya yönelik çalışmalar ayyuka çıkmıştı. BTC projesi ile Türkiye, Güney Kafkasya ve Orta Asya’yı, Türkiye ve Akdeniz’e bağlayacak bir güvenlik koridoru oluşturmayı garantilerken, Boğazlardaki geçiş risklerinin azalmasıyla da rahatlayacaktı.
Ta o zamanlarda Türkiye lehine olan her şeye karşı olanlar ve Gürcistan’ın geçirdiği sorunlu dönemi fırsat bilip, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Projesi’ne karşı el ele verenler, bugün başka konularda Türkiye’ye karşı el ele veriyorlar…
Kürtçü kesimin sözcülerinden ve İngiltere’de faaliyet yürüten Kürdistan İnsan Hakları Projesi (KHRP) O zamanlarda Çevre ve İnsan Hakları örgütlerine “Projenin, Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye’de insan haklarını tehlikeye sokacağını iddia ederek, engellenmesi gerektiği” yönünde bir çağrıda bulunup faaliyet yürütmüştü.
Konu Türkiye’nin menfaat ve maslahatları olunca, aynı kesimlerin durumdan vaziyet çıkarmaları ve kamuoyu oluşturmak için koordine olmaları, Türkiye’nin alışık olduğu ve baş etmeyi başardığı işlerdendir…
Sabotaj planlarını hayata geçirmek, diasporalara ve terör örgütlerine çanak tutmak ve onların sözcülüğüne soyunmak, fonlamak ve fonlanmak Türkiye’nin alışık olmadığı şeyler değil ki…
Habervaktim sadece bu ülkenin “yumuşak karınlarından birinin kaşınmasına” ve sıkıntı yaratmak amaçlı faaliyetlere dikkat çekmiş, hülasa; stratejik kaygılarla şekillenen ülke politikalarında son derece dikkatli olunması gerektiğini vurgulamaya çalışmıştır…
Konuyla ilgili olarak, 29 dile çevrilmiş 69 kitabın sahibi olan Amerikalı ünlü akademisyen ve yazar James Petras’ı anmadan geçemeyeceğim…
James Petras, emperyal ve küresel güç destekli hareketler ile gizli veya açık, bilinçli veya bilinçsizce dış müdahaleye açık hale gelen STK’lar vb. konusunda önemli tespitlere ve tezlere sahip. “Küreselleşme ve Direniş” adlı kitabında uluslararası yemleyici/fonlayan kuruluşların faaliyetlerinden bahseder. Demokrasi ve barış aşkıyla yanıp tutuşan! bu tip uluslararası kuruluşların nasıl operasyonel kuruluşlar olduğunu, değerler diplomasisi üzerinden zihin inşa etme ve yönlendirme tekniklerini nasıl kullandıklarını, hedef toplumu/ülkeyi kendi siyasî-stratejik hedeflerine uydurmayı hangi yöntemlerle başardıklarını bahseder. Toplumun önünde olan ya da toplumun önündeymiş gibi gösterilen kişilerin nasıl harekete geçirildiğini, bunların ve STK görünümlü organizasyonların amaçları doğrultusunda nasıl fonlandığını anlatır.
Sisteme uydurulanlar, kontrol altına alınanlar, derlenenler, devşirilenler, körle yatıp şaşı kalkanların ilişkilerinin deşifresi; asılsız bir iddia, paranoya, karalama ve iftira değildir…
Milyonlarca dolarlık bütçeli Truva atlarının ‘içine doluşmuş’ içimizdeki uzantılarının, cansiperane ve masumane bir biçimde, hiçbir beklentileri ve çıkarları olmadan çalıştıklarına ne kadar inanmak istesem inanamıyorum…
Herkes bilir Truva Atı dostluğun nişanesi gösterişli bir hediye idi Troyalılara. Troyalılar bu hediyeyi kabul ettiler. Ama sonunda bedelini ödediler…
Bizler çağdaş Odysessus’ların Truva Atı misali güzel ambalajlı hediyelerini kabul edecek değiliz… Bu tip hediye meraklısı “zibidilerin” sayısı artsa da, bizler “Türkiye’nin boğazını sıkınca elinden her şey alınabiliyormuş” gibi bir kışkırtıcı fikrin uyanmasına katkı sağlayanların safında yer almayacağız!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.