Bize 'yüzde 100' derler!..
Günlerdir, ‘kalkıp gitmek’ üzerine düşünüp duruyorum. Fazıl Say isimli piyanistin söylediği rivayet edilen ve sonradan bölüm bölüm yalanlandığı için, hangilerini söyleyip hangilerini söylemediğini anlayamadığımız sözler tetikledi bu düşünceyi, herhalde.
Yüzde 30- yüzde 70 ayrımı kafamı karıştırdı önce.
Anlatılanlara bakılırsa, ‘aydın’ olması gereken bir kişinin ‘yüzde 100’den bahsetmesi gerekirken, ‘biz ve onlar’ ayrımı yaparak, yüzde 30’un kendileri gibi olduğunu, kalan yüzde 70’in başka türlü olduğunu söyleyebilmesi, olacak şey değildi bana göre.
Farklılıkların, çeşitliliklerin bir zenginlik unsuru olarak değerlendirilmesi gerektiği şeklindeki anlayışın, öncelikle ‘aydın’ olduğu düşünülen insanlar tarafından savunulması gerektiği söylenirdi hep.
Bu temel problemi bir kenara koysak bile, kendisi gibi olanların yüzde 30 olduğunu, kendisi gibi olmayanların yüzde 70 olduğunu ve dolayısıyla; ‘bunun ciddi bir problem olduğunu’ düşünebilmenin, ne tür bir rahatsızlığın belirtisi olduğu üzerine de kafa yormam gerekti.
‘Biz yüzde 30’uz, onlar yüzde 70. Doğru olan, sözü dinlenilmesi gereken, dominant olan biziz, biz’ demenin, Cumhuriyetçilikle ve hele demokratlıkla alakasını kurabilmek, mümkün değildi çünkü.
Bu ayrım ve değerlendirme üzerine yazılan güzellemeler arasında, sanki ABD’de yaşıyormuşuz gibi, ‘Demokratlar/Cumhuriyetçiler’ ayrımı olduğu şeklinde bir hava bile doğdu bir ara. O zaman kafam iyice karıştı.
Demokrasi’nin tam anlamıyla Cumhuriyet; Cumhuriyet’in de demokrasi olduğunu söylemek çok anlamlı değil. Tartışılabilecek bir konu...
Ama ülkemizdeki Cumhuriyetçiliğin, demokrasi ile pek alakası olmadığı; dahası ‘azıcık’ demokrasi karşıtlığı barındırdığının ifade ediliyor olması, vücut kimyamı bozacaktı nerdeyse.
Ortaya çıkan şöyle bir şey oluyordu çünkü: ’Demokrasi iyidir, ama benim dediklerim olursa!..’
Sen ya da siz kimsiniz sorusunun cevabını, göğüslerini gere gere: ‘Bize yüzde 30 derler’ şeklinde veriyor oluşları da, ayrı bir alem...
Yüzde 30 olmadıklarını; yüzdelik hesap yapacak olursak, kaale bile alınmayacak bir oranda olduklarını; onlar da, biz de biliyoruz oysa.
Yüzde 30 olsalar bile söylenmemesi gereken sözler söylüyorlar ve kendilerinden menkul bir meşruiyet hissinin verdiği emniyetle, yüzde 70’e hükmetmelerinin son derece normal olduğunu; aslında yüzde 100’ün de, kendilerinin istediği gibi davranması gerektiğinin, altını çiziyorlar...
Yoksa ne olurmuş, demeyin!..
Yoksa, giderlermiş!..
Bu durumda, yüzde 70’in, gitmemelerini temin için, onların arzu ettiği gibi davranması gerekiyor.
Onların arzu ettiği gibi davranmanın, bizi bozacak bir şey olması bir yana, bunun kendilerini de rahatsız edeceğini düşünemiyorlar bile. çünkü farklılıklarının bir imtiyaz kaynağı olduğunu düşünüyorlar, bir yandan da.
Aslında mesele basit: Onlar Cumhuriyet’ten; çoğunluğun yönetimini değil, bir cemaatin yönetimini, yani kendi cemaatlerinin yönetimini anlıyor ve Milletimizin çoğunluğunun, Cumhuriyet denilince demokrasiyi anlamasına da, sinir oluyorlar.
Yüzde 30 var ya da yoklar. Ama mutlaka onların arzu ettiğinin olması gerekiyor, aksi durumda mutsuz oluyorlar.
Bütün bir Milletin mutluluk ya da mutsuzluğu ise, umurlarında bile değil.
Millet, onların arzu ettiği gibi yaşamaya mecbur olan ve tabii ki ceplerini ve dahi kasalarını, bir şekilde doldurması gereken insanlardan oluşuyor, onlara göre.
Ama hâlâ farkına varamadıkları bir şey var: Artık, bu mavalları kimse yemiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.