29 Mayısta Fatih Camiine mi gidelim, Ayasofyaya mı?
Türkiyenin gerçek gençlik bayramı, İstanbulun fethidir. O yirmili yaşlarda bir gencin eseri, fakat arkaplanında 8 asırlık birikim var. (Fethin hicrî tarihi 857dir). Bu birikim içinde bilhassa bir buçuk asırlık Osmanlı geçmişi canlılığını korumaktadır.
Genç Sultan Mehmed, biyolojik olarak yirmili yaşlarda idi ama, İstanbulun fethi düşüncesi onu olgunlaştırıyordu. Çünkü bu zaman zaman fiile dökülen tekemmül etmiş, tekamül etmiş bir fikirdi; idealdi. Bu fikri kuşanan, bu ideali derunileştiren Sultan Mehmet, madde planında yapılması gerekeni yaptı. Mâna planında da Hacıbayram Halifesi Akşemseddin ve Bayramiler İstanbulun fethi fikrini zihinlerden kalblere indirmeye muvaffak oldular.
İstanbulun genç fatihi, şehre girdikten sonra hedefi Ayasofya idi. Oraya gitti, binanın harap halini gördü, Rum cemaatini teskin etti ve ilk cumayı burada kılacağını ferman etti.
Fethin ilk cumasını Ayasofyada, ahşap bir minber dışında hiçbir değişiklik yapılmadan, Ak şeyh Akşemseddin kıldırdı.
Fatih Bizansın imparatorluk mülkü olan bu yapısını fetih hakkı olarak sahiplendi ve cami olarak vakfetti. O tarihten 1934e kadar Ayasofya fethin sembolü olarak bir devamlılık ifade ediyordu. Yahya Kemal, fetihten beri Ayasofyada okunan ezanı Osmanlı Devletinin devamlılık timsalleri arasında sayar. Ayasofya bu vasfıyla ve Topkapı Sarayının girişinde olmak hasebiyle halifenin cuma camii idi. Osmanlı sultanları en çok Ayasofyada namaz kılardı. Ve Ayasofya, saat ayarında merkez ittihaz edilen bir mekândı.
Osmanlı Devletini yıkmayı, hilafeti kaldırmayı 19. Yüzyılın sonunda defterine yazan İngiliz emperyalizmi, devletin yıkılmasını havale ettiği ellere, devletin sembollerini silme vazifesine de vermiş olmalıdır.
Ayasofyanın kiliseye dönüştürülmesi Sevrin konuları arasında idi. Sevr hiçbir zaman uygulanamadı.
Lozan, uygulanabilir Sevrdir!
Türkiye Lozanla büyük devlet olmak iddiasını tamamen terk etmiştir. Sovyet bloku ile Batı arasında bir tampon olarak konumlanan yeni devlet, tarihi misyonunundan vazgeçmeyi kabul etmiş, Osmanlılık ve İslâm çağrışımı yapan bütün sembolleri etkisizleştirme sözü vermiştir.
Bu böyle değildir! diyen, Ayasofyanın müze yapılış gerekçesini ortaya koymalıdır.
İstanbulun en kalabalık cemaate sahip camii olan Ayasofya hangi akılla ve mantıkla müzeye dönüştürülmüştür?
Hatta içindeki hat şaheserleri tamamen çıkarılmak bahasına... Ceddimiz öyle büyük hat levhaları yapmış ki, binayı müzeye dönüştürenler bu levhaları binanın kapılarından çıkarmaya muvaffak olamamışlardır!
Ayasofya Fatihin vakfıdır. Vakıf malları üzerinde tasarruf etmek hukuken mümkün değildir, fakat hukuku eğip bükenler bu bâtıl tasarrufu yapmıştır. Ayrıca vakfedenin duaları yanında bedduaları da vardır ve bu bedduaların kime isabet edeceğini Allah bilir!
Bugünlerde Ayasofyaya gitmek, Fethi dosdoğru hatırlamanın en kısa yollarından biridir, hatta birincisidir.
Bir de Fatihin İstanbula armağan ettiği, mimarimizin üstün eserlerinden camii ve külliyesi vardır. 1470de tamamlanan cami ve külliye Sultanın kendi adıyla anılmış ve İstanbulun bir semtine isim olmuştur.
Bu cami de bugünlerde köklü bir onarımdan geçirilerek ibadete açılıyor. Mehmet Âkifin,
Bu bir mâbed değil, mabuda yükselmiş ibadettir
dediği Fatih Camiinin yeniden ibadete açılması Fethe yakışır bir güzelliktir. Fatihin türbesinin de burada olması, Sultan Mehmede Fatiha okumak için vesile olur.
Fatih Sultan Mehmed kendisine dua için gelenlerden Ayasofyanın açılış müjdesini beklemez mi acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.