Faruk Köse

Faruk Köse

Başkanlık sistemi gelince rejim ne olacak?

Başkanlık sistemi gelince rejim ne olacak?

-2Dünkü yazıda “Başkanlık Sistemi” tartışması vesilesiyle dünyadaki uygulamalara değinmiş, birbirinden çok farklı rejimlerle yönetilen ülkelerde bu sistemin uygulandığına, ama bunların nitelik itibariyle hiç de birbirine benzemediğine dikkat çekerek, “esas”ta, yani “rejim”de değişiklik olmayacaksa, “hükümet etme sistemi”nin “başkanlık” ya da “parlamenter” olmasının, çok da fazla anlamı olmayacağına işaret etmiştim. Yazının sonunda, Türkiye’de “başkanlık sistemi”nin anlamlı olabilmesi için, “rejim bakımından nasıl bir değişime ve dönüşüme ihtiyaç olduğu”na bakmamız gerektiğini ifadeyle, işte bu son hususun detaylarını bugüne bırakmıştım.

Başkanlık sistemi, “yasama-yürütme-yargı” diye tabir edilen klasik “güçler ayrılığı” üçlemesinde, “yürütme gücü”nün nasıl kullanılacağına dair bir “yöntem”den, bir organizasyon tipinden öteye bir şey değildir. Yani “başkanlık sistemi” bir “ideal” değil, “olsa da olur” kabilinden bir “yönetme mekanizması”dır; “güçler ayrılığı”ndaki “yürütme erki”nin hangi sistemle tatbik edileceğinden ibarettir. Bu bakımdan, İran gibi “İslam Şeriatı”na dayanan sistem de, ABD gibi “demokrasi”ye dayanan sistem de, “kabile egemenliği”ne dayalı Afrika ülkeleri de, “istikrarsız” Latin Amerika ülkeleri de hükümet etme sistemi itibariyle başkanlıkla idare edilebiliyor. Yani sadece, salt “hükümet etme biçimi” olarak “başkanlık sistemi” gelince her şey yoluna girmiyor, hatta “rejim”e dair hiçbir şey değişmiyor.

Şimdi bu durumda, Türkiye’de “yürütme gücünün işleyiş mekanizması” değiştirilip “parlamenter sistem”den “başkanlık sistemi”ne dönüştürülecekse, bunun ülke ve toplum için bir anlam taşıyabilmesi, bir yenilik, dinamizm oluşturabilmesi, toplumu mutlu edebilecek bir hal alabilmesi için, sadece “hükümet etme sistemi”ndeki değişikliğe dair bir çaba harcamanın pek bir yararı olacağını düşünmüyorum. Sistem değişikliğinin herhangi bir yararı olabilmesi için, geçilen yeni sistemin içinde tatbik edileceği “rejim”in de değiştirilmesinin lazım geleceğine kaniyim. Bu bakımdan, “başkanlık sistemi”nden önce “rejim”in konuşulması, önce rejimin değiştirilip “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne mutabık bir rejime geçilmesi; bu rejim değişikliğine paralel olarak, “yeni rejimin yürütme erki”nin başkanlık olup olmayacağı üzerinde kafa yorulması yerinde olacaktır. Aksi taktirde “umulan yararlar”ı temin etmek mümkün olmayacak, mevcut toplumsal huzursuzluk bütün alanlarda katlanarak devam edecektir.

Bu kapsamda, evvela “Başkanlık sistemi” tartışması “politik inatlaşma”dan çıkarılıp “geleceği inşâ etme projesi”ne dönüştürülmelidir. Geleceği inşa etme projesi ise “sorunlu geçmiş”e sahip çıkarak, onu yeni bir formatla yeniden inşa ederek, “geçmişin tabuları”na sarılarak ihya edilemez. Yani geçen yazıda da vurguladım, önemli olan, “sistem”in “başkanlık” ya da “parlamenter” oluşundan ziyade, o sistemin uygulamada dayandığı “rejimin niteliği”nin ne olduğu, nasıl bir mahiyeti haiz olarak hayat bulduğudur. Bu yüzden “başkanlık sistemi”nden önce, “rejim”i yeniden kurgulamalıyız diye düşünüyorum.

Madem bu noktaya geldik, Türkiye’de “başkanlık sistemi”nin anlamlı olabilmesi için, “rejim bakımından nasıl bir değişime ve dönüşüme ihtiyaç olduğu”na dair birkaç önemli hususa dikkat çekmenin de yeri geldi demektir. “Rejimi değiştirme”nin göze alınması, bunda “radikal davranılması” ve “rejimin yerleşik tabuları”nın yıkılması hususunda kesin bir tutum içine girilmesi ilk adımdır. Yani artık mevcut rejimin bu ülkede yaşayan “insan kitlesi”ne uygun düşmediği, on yıllara rağmen sosyal bünyenin bunu hiç hazmedemediği, artık bununla daha fazla yaşamaya tahammülünün kalmadığı, böyle giderse “rejimi yaşatma”yı, ama “toplumu imha etme”yi başarmakla tarihe geçileceği bilinmelidir.

Artık “çağın gerekleri”ne cevap veremeyen, “toplumsal rıza ve onay”a dayanmayan, “Müslüman toplumun asla içselleştiremediği” ve “derin yapılar”ın hayatiyetine gerekçe ve güç kaynağı olmaktan öteye bir fonksiyonu bulunmayan “Kemalist-Laik rejim”in gözden geçirilmesi, gereken noktalarda tümden değiştirilmesi ve “Müslüman toplumun bünyesine uygun bir rejim”in tesis edilmesi gibi esaslı ve büyük bir adımı atmanın elzem olduğunu idrak etmek gerekiyor. Bu idrakle radikal bir adım atılmalı, gerçekten “toplumsal rıza ve onay”ı alabilecek “rejim ve sistem”i kurgulayabilen bir “kurucu ekip” teşkil edilerek, önce rejimden başlamak üzere, bu kapsamda bütün sosyal, siyasal-idari, hukuki-adli, iktisadi, tedrisi vb. sistemler, “eskiden eser kalmamacasına” yeniden inşa edilmeli; böylece “geleceğin inşası için gereken ana çalışma”lar yapılmalı.

Başkanlık sistemi gelince rejim aynen kalacaksa, çok tehlikeli bir riske adım atılıyor demektir. Mesela, düşünsenize “Ergenekon kafalı, cunta zihniyetli bir Kemalist militan”ın Başkan olduğunu?

Sistem değişikliğiyle efor tüketileceğine, yeni bir rejim kurgusuyla esas işe yönelmek evla değil mi?




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi