Başkanlık sistemi gelince rejim ne olacak?
-2Dünkü yazıda Başkanlık Sistemi tartışması vesilesiyle dünyadaki uygulamalara değinmiş, birbirinden çok farklı rejimlerle yönetilen ülkelerde bu sistemin uygulandığına, ama bunların nitelik itibariyle hiç de birbirine benzemediğine dikkat çekerek, esasta, yani rejimde değişiklik olmayacaksa, hükümet etme sisteminin başkanlık ya da parlamenter olmasının, çok da fazla anlamı olmayacağına işaret etmiştim. Yazının sonunda, Türkiyede başkanlık sisteminin anlamlı olabilmesi için, rejim bakımından nasıl bir değişime ve dönüşüme ihtiyaç olduğuna bakmamız gerektiğini ifadeyle, işte bu son hususun detaylarını bugüne bırakmıştım.
Başkanlık sistemi, yasama-yürütme-yargı diye tabir edilen klasik güçler ayrılığı üçlemesinde, yürütme gücünün nasıl kullanılacağına dair bir yöntemden, bir organizasyon tipinden öteye bir şey değildir. Yani başkanlık sistemi bir ideal değil, olsa da olur kabilinden bir yönetme mekanizmasıdır; güçler ayrılığındaki yürütme erkinin hangi sistemle tatbik edileceğinden ibarettir. Bu bakımdan, İran gibi İslam Şeriatına dayanan sistem de, ABD gibi demokrasiye dayanan sistem de, kabile egemenliğine dayalı Afrika ülkeleri de, istikrarsız Latin Amerika ülkeleri de hükümet etme sistemi itibariyle başkanlıkla idare edilebiliyor. Yani sadece, salt hükümet etme biçimi olarak başkanlık sistemi gelince her şey yoluna girmiyor, hatta rejime dair hiçbir şey değişmiyor.
Şimdi bu durumda, Türkiyede yürütme gücünün işleyiş mekanizması değiştirilip parlamenter sistemden başkanlık sistemine dönüştürülecekse, bunun ülke ve toplum için bir anlam taşıyabilmesi, bir yenilik, dinamizm oluşturabilmesi, toplumu mutlu edebilecek bir hal alabilmesi için, sadece hükümet etme sistemindeki değişikliğe dair bir çaba harcamanın pek bir yararı olacağını düşünmüyorum. Sistem değişikliğinin herhangi bir yararı olabilmesi için, geçilen yeni sistemin içinde tatbik edileceği rejimin de değiştirilmesinin lazım geleceğine kaniyim. Bu bakımdan, başkanlık sisteminden önce rejimin konuşulması, önce rejimin değiştirilip toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerlerine mutabık bir rejime geçilmesi; bu rejim değişikliğine paralel olarak, yeni rejimin yürütme erkinin başkanlık olup olmayacağı üzerinde kafa yorulması yerinde olacaktır. Aksi taktirde umulan yararları temin etmek mümkün olmayacak, mevcut toplumsal huzursuzluk bütün alanlarda katlanarak devam edecektir.
Bu kapsamda, evvela Başkanlık sistemi tartışması politik inatlaşmadan çıkarılıp geleceği inşâ etme projesine dönüştürülmelidir. Geleceği inşa etme projesi ise sorunlu geçmişe sahip çıkarak, onu yeni bir formatla yeniden inşa ederek, geçmişin tabularına sarılarak ihya edilemez. Yani geçen yazıda da vurguladım, önemli olan, sistemin başkanlık ya da parlamenter oluşundan ziyade, o sistemin uygulamada dayandığı rejimin niteliğinin ne olduğu, nasıl bir mahiyeti haiz olarak hayat bulduğudur. Bu yüzden başkanlık sisteminden önce, rejimi yeniden kurgulamalıyız diye düşünüyorum.
Madem bu noktaya geldik, Türkiyede başkanlık sisteminin anlamlı olabilmesi için, rejim bakımından nasıl bir değişime ve dönüşüme ihtiyaç olduğuna dair birkaç önemli hususa dikkat çekmenin de yeri geldi demektir. Rejimi değiştirmenin göze alınması, bunda radikal davranılması ve rejimin yerleşik tabularının yıkılması hususunda kesin bir tutum içine girilmesi ilk adımdır. Yani artık mevcut rejimin bu ülkede yaşayan insan kitlesine uygun düşmediği, on yıllara rağmen sosyal bünyenin bunu hiç hazmedemediği, artık bununla daha fazla yaşamaya tahammülünün kalmadığı, böyle giderse rejimi yaşatmayı, ama toplumu imha etmeyi başarmakla tarihe geçileceği bilinmelidir.
Artık çağın gereklerine cevap veremeyen, toplumsal rıza ve onaya dayanmayan, Müslüman toplumun asla içselleştiremediği ve derin yapıların hayatiyetine gerekçe ve güç kaynağı olmaktan öteye bir fonksiyonu bulunmayan Kemalist-Laik rejimin gözden geçirilmesi, gereken noktalarda tümden değiştirilmesi ve Müslüman toplumun bünyesine uygun bir rejimin tesis edilmesi gibi esaslı ve büyük bir adımı atmanın elzem olduğunu idrak etmek gerekiyor. Bu idrakle radikal bir adım atılmalı, gerçekten toplumsal rıza ve onayı alabilecek rejim ve sistemi kurgulayabilen bir kurucu ekip teşkil edilerek, önce rejimden başlamak üzere, bu kapsamda bütün sosyal, siyasal-idari, hukuki-adli, iktisadi, tedrisi vb. sistemler, eskiden eser kalmamacasına yeniden inşa edilmeli; böylece geleceğin inşası için gereken ana çalışmalar yapılmalı.
Başkanlık sistemi gelince rejim aynen kalacaksa, çok tehlikeli bir riske adım atılıyor demektir. Mesela, düşünsenize Ergenekon kafalı, cunta zihniyetli bir Kemalist militanın Başkan olduğunu?
Sistem değişikliğiyle efor tüketileceğine, yeni bir rejim kurgusuyla esas işe yönelmek evla değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.