Osman Yağmurdereli'nin özlemi!..
“Yeniden evlenmiş olsaydım, başörtülü bir hanımefendiyi tercih ederdim” diyen sanatçı vekilimiz Osman Yağmurdereli’ye nasıl da hücum ediyorlar...
Görüyorsunuz...
•
“Kartel” tabir ettiğimiz medyadaki “sıkıntıyı” anlıyorum...
“Akredite” meslektaşlarımız; “Ne yani, bizim eşlerimiz namussuz mu?” hassasiyetinde!..
Aman efendim, estağfurullah!...
İma bile yakışıksız olur!..
Sonra...
“Namus”, üzerinde “ittifak” edebildiğimiz bir kavram değil ki...
Kartelin genel şeyi mesela...
“Türk kadını”na model olarak, “aşkını kocasıyla, cinselliğini ise sevgilisiyle” yaşayan Cecilia Maria Sara İsabel’i (Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin karısı) gösterebilmişti, hatırlarsınız.
Evet...
Kartelin ikide bir “köpeğini” üzerime salan genel şeyi, aşkını kocasıyla, cinselliğini ise “sevgilisiyle” yaşayan “O Kadın”ın hem “çağdaş” hem de “namuslu” olduğuna inanıyor!..
Ve...
Etki alanındaki bütün kadınlara,
“Arzuları yürü dediği zaman kaçıp gitmeyi...
Ahlak denilen, moral denilen bütün kaideleri elinin tersiyle itmeyi” tavsiye ediyor!.. (3 Haziran 2007-Hürriyet)
Demek ki o civarlarda böyle bir anlayış var!..
Bir erkek, canı istediğinde karısını...
Ya da...
Bir kadın, kocasını... çatır çatır boynuzlayabilir!..
Esasen buna “boynuzlamak” da denmez onlara göre...
“çağdaşlık!” denir...
“Katı kurallara meydan okuma cesareti!” denir...
“özgürlük!” denir...
“Ahlak ve moral denen bütün kaideleri elinin tersiyle itebilen kadının örnek tavrı!..” denir...
Bunlara var ya bunlara...
İçinizden ne geçiyorsa...
İşte “o” denir!..
•
Kendisiyle konuştum...
Osman Yağmurdereli, bu “namus” anlayışına hayli uzak düşüyor...
-Kadınını paylaşmak!..
-Kadınının teşhir edilen güzelliğinden haz duymak!..
Bu türden bir “çağdaşlık” anlayışını elinin tersiyle itiyor...
Şu sözler dünkü görüşmemizden:
“Bugün 25 yaşında olmam halinde...
Düşük bel blucin giyen, iç çamaşırını gösteren biriyle mi evlenmeyi tercih edecektim?..
Hayır, başörtülü olan, saçının telini sadece bana gösteren bir ‘Hanımefendi’ ile evlenmeyi elbette tercih ederdim.”
Osman Yağmurdereli bu sözleriyle bir “yaklaşımı” ifade ediyor...
-Erkek adam, eşini kıskanır mı?..
-Kocasını seven bir kadın, başkasıyla paylaşır mı?..
“Akredite” medya dünyasında, bu sorular anlamsızdır...
“Kıskançlık, ahmaklıktır!” onlara göre...
“Kadın ve erkek bu anlamsız duygu yüzünden birbirlerinin hayatlarına müdahale ederler!.. Hayatı çekilmez hale getirirler!..”
“İnsan da, hayvan gibi özgür olmalıdır!..”
Hatta...
“Hayvandan daha özgür!..”
Ve hatta...
“Domuzdan!..”
•
Osman Yağmurdereli, “Akredite medyaya hâkim olan” bu bakış açısını şiddetle reddediyor...
Onun işaret ettiği...
Plajlarda teşhir edilmeyen...
“Göğüs, kalça, baldır, bacak, mal, mülkten ibaret olmayan...”
Bir kadın.
Yağmurdereli’nin arzusu “bugünün” işi değil...
Sözleri, hanımefendisinden memnun olmadığı anlamına da gelmiyor...
Aksine...
“Hanımdan ziyadesiyle memnunum. O günkü şartlarda yine evlenseydim, O’nu tercih ederdim” diyor...
Ve...
O sadece...
Bugün 25 yaşında olması halinde... Ne yapardı...
Onu söylüyor...
“Mesela 25 yaşımda olsaydım...
Günümüzün şartları içinde, tesettürlü bir kadınla evlenmek isterdim” deyişinde derin anlamlar gizli...
“Günümüzün şartları içinde!..”
Evet...
Bazı kartel yazarlarının “eş boynuzlamayı” tavsiye cüretini gösterebildiği bir dönemde...
Böyle bir zamanda...
Saçını yalnızca “kocasına” gösteren bir hanımefendi, istenmez mi?..
Buradaki “saçın” yalnızca bir sembol ya da “simge” olduğunu gözden kaçırmamak lâzım...
Osman Bey, bir erkeğin “eşini nasıl benimsemesi” gerektiğini “sanatçı duyarlılığı” ile ortaya koyuyor...
Burada derin bir tartışma mevzuu var...
Mesela... Zaman zaman aile arasında da gündeme gelir...
Uzatmadan soralım:
“Karısının neredeyse ya da tamamen çıplak olarak denize girmesine göz yuman...
Hatta bunu teşvik eden...
Adam mıdır?..”
Bunları yazarken aklıma geldi...
Yurt dışındaki gurbetçi akrabalarımızla birlikte gelen Renata adlı bir Doğu Alman misafirimiz vardı...
İstanbul-Büyükçekmece taraflarına gidince...
Denize giren, güneşlenen çıplakları görmüş, Bayan Renata...
Döndüğünde;
“Osmanlının torunlarını ‘adam’ bilirdik...
Demek ki onlar da bitmiş!..” demez mi!..
Hadi bakalım...
Gel de izah et şu “gâvura”, Osmanlı torunlarının bu hallere nasıl düştüğünü...
Gel de, en azından “Tanzimat”tan başlayarak, anlat olan biteni!..
Belki farkında, belki değil...
“25 yaşında olsaydım, saçının telini yalnızca benim görebileceğim bir hanımefendiyi tercih ederdim” derken...
“Osmanlı’ya duyduğu özlemi” dile getirmiş olmalı, sanatçı vekilimiz Osman Yağmurdereli.