Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Üniversitelerde onuncu yıl marşı ve yemin(28 Şubat geri mi geliyor?)

Üniversitelerde onuncu yıl marşı ve yemin(28 Şubat geri mi geliyor?)

Daha önce bir yerlerde yazmıştım. Ben 28 Şubat süresinde ve hâlâ, Onuncu Yıl Marşı’nda hiç ayağa kalkıp coşkulu bir şekilde el çırpmadım; çırpmam da... Gene, daha önce dediğim gibi, İstiklal Marşı’ndan başka bir marş söylemiyorum. Askerde bile hiçbir marşı öğrenmemek için özel bir gayret gösteren biriyim. Çünkü “marş psikolojisi”ne muhalifim. Her marş bende “uygun adım” çağrışımı yapar. Tek tipleştirici militarist bir zihniyetin sembolü olduğundan uygun adımdan da iğrenirim.

Geçenlerde bir mezuniyet töreninin son sahnesinde âniden Onuncu Yıl Marşı gümbürdeyince, irkildim… Zaten mezuniyet andında baya baya gerilmiştik… (And konusuna da aşağıda temas edeceğiz.) “Eyvah!... 28 Şubat geri mi döndü!...” dedim…

Onuncu Yıl Marşı’nın metin sorununu bir kenara bırakalım, ben bu marşın 28 Şubat sürecinde, İstiklal Marşı yerine ikâme edilmesine ve olur olmaz her yerde dan dan bu marşın çalınmasına karşıydım. Üzerinden 15 sene geçti ama hâlâ bu marş bana 28 Şubat’ı hatırlatır ve o günleri hatırladıkça kan beynime sıçrar.

O gün gene öyle oldu…

Dan dan dan!..... “Çıktık açık alınlaaa!...”

Haydaaa!...

“Eyvah!... 28 Şubat geri mi döndü!...” dedim ve “Nasıl olur!?... Türkiye 27 Mayısla, 12 Martla 12 Eylülle, 28 Şubatla, 27 Nisanla hesaplaşırken, bu ne ola ki?...” diye düşündüm.

Hangi çağda yaşıyoruz arkadaşlar?... 10 yıldan beri boşuna mı mücadele etmiştik yai?!...

20. yüzyıl ve o yüzyılda üretilen değerlerin çoğu çöp kutusunu boyladı… O devirler geçti… Türkiye 2002’den beri, yeni bir yüzyılı yaşıyor. Bu yüzyılda etnik yapınız değil, evrensel sofraya bulunduğunuz katkı önemlidir. Hele, milliyet fikrini, etnisite seviyesine indirgeyenlerin pabucu dama atılmıştır.

Türkiye 10 yıldır yeni ufuklara yelken açmışken, hâlâ 28 Şubat hatırası bir marşla, Türklüğün içini boşaltıp onu basıt bir kabile derekesine indirenlerin kutsadığı bir metinle öğrenci uğurlamak, içimi yaktı…

Gelelim yemin meselesine…

And metni 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun “Amaçlar” başlıklı 4. maddesinden aparılmış. Bunu takip eden 5. madde de benzeri bir içeriğe sahip. 23 Nisan 2012 günü Haber Vaktim’de “Konyalı’yı Atatürkçü Yaparız da Kenyalı’yı Naapıciiiz?” diye bir yazı yazmış ve bu iki maddeyi eleştirmiştim.

Üniversitelerde, dünyanın dört bir tarafından gelen öğrenciler tahsil görürler. Bu öğrencileri, yerel üniversite zihniyeti ile yetiştiremeyiz. Bu 2 madde, dünyaya kapalı ve yerel bir üniversite anlayışı çizdiğinden, evrensel yapıya terstir.

Biz, üniversitelerin yerelleşmesine karşı çıkıp yazı yazarken, mezun olan öğrencilere (Meselâ Kenyalılara) Atatürk ilke ve inkılâplarına; Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı kalacaklarına dâir and içtiriyoruz. Bu yetmiyor, Kenyalı öğrenciye “Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyacağına, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyacağına” dâir yemin ettiriyoruz. Daha bitmedi… Bu Kenyalı, bir de “Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak, refah ve mutluluğunu artırmak amacıyla çalışacağına” dâir yemin ediyor.

Üniversiteden mezun olduktan sonra, Kenya’da çalışacak olan öğrenci, Türkiye Cumhuriyeti devletine nasıl bağlı kalabilir veya orada “Türk olmanın şeref ve mutluluğunu nasıl yaşar a dostlar?... Genç zaten Türk değil, Kenyalı!... Bu genç Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olsa ne yazar; olmasa ne yazar!?... Kenya’nın örf ve âdetlerine göre yaşayacak olan mezun, orada Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” için nasıl çalışacak?... Yani bir “dış müdahale” mi söz konusu olacak?... Genç taaa Kenya’dan müdahale edip bizim “ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” olmamız için mi çalışacak?...

Kenya'dan gelen bir öğrenciyi niçin "Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan" birisi olarak yetiştirelim ki? Rejim mi ihraç edeceğiz Kenya'ya?...

Hadi bunları Konyalı öğrenciye uygulayalım ama Kenyalı öğrencinin ne mecburiyeti var?...

12 Eylül faşizan anlayışının bir kalıntısı olan ve içi boşaltılmış bir Türklük dayatan 28 Şubatçıların, Balyozcuların zihniyetini yansıtan ifadeleri koro hâlinde tekrar ettirmek üniversitelere yakışmaz. Üniversite, adı üzerinde “evren kenti”dir; orada her milletten genç, sadece bilimsel bilgiyle donandırılır ve insanlık onurunu yükseltecek zihniyette gençler yetiştirilir.

Demokraside yeni aşamalar kaydettiğimiz ve dünya ile daha sıkı bütünleşmeye başladığımız şu günlerde, 28 Şubat ortamı yaşatan and metni ve Onuncu Yıl Marşı, anakronik (tarih dışı) kalmıştır. Hele üniversitelerde!...

Bir de, bizzat “yemin psikolojisi” saçmalığı var…

Bu tür yeminler, tek tipleştirici “empoze kimlik” telkin ettiğinden dolayı evrensel ahlâka da aykırıdır. Ben şahsen, Allah adına edilen yeminden başka hiçbir yemine ve anda inanmam. Biz içtikleri anda bağlı kalmayan ama kendini şeref ve namus âbidesi zanneden ne şerefsizler, ne namussuzlar gördük!... O yüzden, insanı "iki yüzlülük" şahsiyetsizliğine sürükleyen bu tür andların gereksiz olduğuna inanıyorum.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi