Terörle mücadelede havlu atmak mı, basiretsizlik mi?
Lafı dolandırmadan söylüyorum. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelikin, bir televizyonda PKKnın son saldırılarını ve Kandile girelim tartışmalarını değerlendirirken sarf ettiği bir cümle, ya basiretsizliğin ifşası, ya da terörle mücadelede havlu atmanın itirafı anlamını taşıyor.
O cümle hangisi, oraya geçmeden önce Ömer Çelikin PKKya dair iktidar bakışının ana fikrine bakalım. İktidar bakışı diyorum, çünkü Ömer Çelikin, AKPde hem mevki, hem de itibar bakımından önemli bir yeri var.
Diyor ki: PKK meselesi sadece Türkiyenin meselesi değil, değişik dönemlerde değişik hedefler için kullanılan bir örgüt; farklı yerlerden beslenebilen bir örgüt.
PKK sadece Türkiyenin meselesi değil bakışına katılmak mümkün değil. Zira PKKnın başka bir ülkeye verdiği bir zarar da yok, başka bir ülke üzerinde bir emeli ya da eylemi de... Bilakis PKK, hem ABD, Rusya, İngiltere ve Almanya gibi küresel büyük güçlerin, hem de İsrail, İran, Irak, Suriye, Yunanistan gibi bölgesel küçük güçlerin, Türkiyeyle ilintili Ortadoğu projelerinin ve çıkar politikalarının gerçekleşmesi için kullandığı bir taşeron. Bu bakımdan problem sadece Türkiyenin problemi. Diğer güçlerin ilgisi, çıkarları için ne kadar gerekiyorsa o kadardır. Bu da onlar için problem değil, çıkarlarını gerçekleştirme anlamında çözüm niteliğini bile taşır.
PKK başkalarının da meselesidir derseniz bu, çözümü onların inisiyatifine bırakmışsınız demektir. Bu da PKK Türkiyeyi doğru okuyamıyor diyen Çelikin, aslında PKKnın varlık sebebini doğru okuyamadığı anlamına gelir. Doğru okumanın gereği, bu sayılan ülkelerin PKKya desteğini çekmeleri için Türkiyenin, kendi bağımsız çözüm senaryosunu yazıp oynaması, bu ülkelere karşı elindeki bütün kozları hiç tereddütsüz uygulaması, örgütün beslenme kaynaklarını kurutmasıdır. Nitekim sözlerinin devamında sayın Çelik de PKKnın değişik dönemlerde değişik güçlerin değişik hedefler için kullandığı bir taşeron olduğunu ifade ediyor. O halde taşeronun patronunu bulup ona karşı tavır alınmalıdır, değil mi?
Şimdi Ömer Çelikin, terörle mücadeleye dair ya basiretsizliğin ifşası, ya da havlu atmanın itirafı mahiyetini haiz olan cümlesine geçelim. Çelik, Kandile girilmesi gerektiğine dair yorumları değerlendirirken şöyle diyor:
Kandili sadece Türkiyenin askeri imkanlarıyla değil, ABDnin, Çinin, Rusyanın imkanlarını da koysanız yok edemezsiniz.
İşte terörle mücadeleyi bitiren cümle bu.
Şimdi, terörle mücadele ettiğini, terörü bitireceğini söyleyen iktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısı çıkıp da terör örgütünün merkez üssünü ele geçirmeye devletin gücünün yetmeyeceğini, bırakın Türkiyenin, dünyanın süper güçlerinin bile bir araya gelse, bunu başaramayacağını söylerse, bunun anlamı pes etmek, yani havlu atmak, yani terör örgütü karşısında yenilgiyi kabullenmişlik psikolojisine kapılmak değil de nedir?
Bunu dedikten sonra, örgüt bir daha sana eyvallah eder mi? Her istediğini elde etmek için daha kapsamlı ve kanlı saldırılarını sürdürmez mi? Örgütü besleyen, doğrudan ya da dolaylı destek veren ve Türkiyeyi dizginlemek için kullanan uluslararası süper güçler, bak işte sen itiraf ettin, örgütün merkez üssüne girmemiz mümkün değil, sineye çekmek lazım demezler mi? Böylece sorumluluklarını savmış, asıl elebaşı olduklarını gizlemiş olmazlar mı? Buna da sen, kendi sözlerinle zemin hazırlayıp meşruiyet kazandırmış olmaz mısın? Bu söz, terör örgütünü barındıran ve destekleyen Barzaninin eline, Amerika, Rusya ve Çinin gücünün yetmeyeceği bir örgütü ben nasıl dizginleyeyim? kozunu vermez mi? Örgüte karşı savaşan askerler, bu itiraf karşısında hangi moralle, neyin mücadelesini verebilir? Bu söz, teröristlerin moralini en üst seviyeye çıkarmaz mı?
Bu psikoloji, terörü durdurmanın yolunun, örgütü bitirmek değil de örgütle karşılıklı çıkarların bir noktada buluşturulduğu bir anlaşmaya varıp ülkenin paylaşımı şeklinde bir mecraya sürüklenmekten geçtiğini bir realite haline getirmez mi? Yani bu söz, terör örgütüyle pazarlık kapısından başka bir kapıyı kullanmanın imkânsız olduğunun ilanı anlamını taşımaz mı?
Sayın Başbakan ve AKP, böylesine vahim bir basiretsizliğe imza atan Genel Başkan Yardımcısına katlanmayı sürdüreceklerse, onların bileceği iş. Ancak bilinsin ki, ağızdan çıkan söz bir daha geri dönmez ve ceremesini de bütün ülke çeker. Bunu dikkate alacaklardır herhalde. Zira bulundukları mevkiye seçimle geldiklerinin sanırım farkındadırlar.
Sözleri bir ülkenin geleceğini bağlayan insanların, söyledikleri sözün ne anlama geldiğini bilerek konuşmaları, yoksa susmaları daha hayırlı değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.