“Selamun Aleyküm Paşam!..”
üç beş sene oluyor…
Gidiyorum, hâli hazırda emekli olan ve “Şeriatçılıktan” aranmakta bulunan Jandarma Generalime:
“Selamun Aleyküm Paşam!..”
“Ve Aleyküm Selâm, Vakitçi kardeşim!..”
“Nasılsınız Paşam!..”
“Elhamdülillah… Bildiğin gibi yuvarlanıp gidiyoruz işte. Ya, senin işler nasıl, çoluk çocuk?..”
“Ellerinizden öperler Paşam; geçinip gidiyoruz işte.”
Böyle başlıyor muhabbet!..
***
(Ne o; gülüyonuz…
İnanmıyo gibi yapıyonuz…
Ne yani; bir Jandarma Generali böyle şeyler diyemez mi?..)
İstihbaratçı General ile bendeniz bu tür muhabbetler içine giremez mi?..
(Gülmeyin de dinleyin…)
Efeniiiim…
Nerede kalmamıştık?
Ha, tamam;
Hal hatır faslında…
-Bizim arkadaşların selamı var; Hasan Karakaya ağabeyim de bizzat tembihlediydi; “Paşamı benim için öpüver” diye.
Bunlar, Jandarma Generaliyle… Pardon eksik oldu… İstihbaratçı Jandarma Generaliyle, diyalogumuzun “teferruata taalluk eden” tarafları…
Esas muhabbet bundan sonra…
Müthiş ilgileniyor, belli ki Vakit müptelâsı…
Vakit’e aboneymiş de aksamalar oluyormuş, bazı günler geç geliyormuş…
Evden çıkmadan Vakit okumadığında, gün boyu bir eksiklik hissediyormuş…
Kendine gelemiyormuş…
Hooops!..
öyle alaycı alaycı bakmayın da, dediklerime kulak verin!..
Ne diyorduk?
Ha, Vakit müptelası bir Jandarma Generali…
Biz de Temsilci…
Makam odasında diyor ki;
“Bizim Vakit’in bayi satışı milyon olmalı, milyon!..”
Güzel pas değil mi?..
Kaçırır mısın…
Şöyle giriyoruz topa:
“Haklısınız da efendim…
Destek yok destek!..”
Paşam, etmiş bir büyük laf…
Devamını getirmeyecek mi?
“Laikçi gazeteler, mesela Posta baya baya satıyor… Siz niye o kadar satamıyorsunuz?!..”
“Paşam, satarız satmasına da… Yüksek iadeyi göze alamıyoruz. Onlar gibi bizi destekleyen yok ki… Teşvik almadık ki, kamu ihalelerine girmedik ki… Biz öksüsez babo, biz yetimez babo!..”
***
Destek lazım, destek!...
Destekleneceeeeek!
Destekle!..
Nasıl?
Şu an tam olarak hatırlayamıyorum; ya ben açtım lâfı ya Muhterem Generalim…
Bir “Yüzmilyar lira” muhabbeti geçti…
Bahse konu para birimini de tam olarak hatırlamıyorum aslında; “Yüz bin YTL miydi yoksa yüz milyar LİRA” mıydı?!..”
Hatta bu 100 milyar meselesi, ben oradayken mi konuşulmuştu yoksa çıktıktan sonra paşalarım kendi aralarında konuşmuşlardı da benim kulağıma gelmişti…
Onu bile tam hatırlamıyorum, hatırlıyorsam aha böyle olayım!..
Her neyse; buraları hiç mi hiç önemli değil…
Manevi değeri var; bu benim canımın ciğerimin, göz bebeğimin desteği!..
Efendiiiiim…
Sabredin; finale geliyorum…
Gayet hukuki ve de duygusal bir “eylem” planı üzerine konuştuk bu ziyaret boyunca…
Sonradan öğrendim ki…
Bu muhabbeti, “kameraya” aldırmış paşam!..
Bütün görüşmemiz, hemi sesi hemi de görüntüsüylen, bir başka ve daha üst düzey bir paşamın eline geçmiş!..
Emeklilik işte;
Hep birlikte seyretmişler bizim görüntüleri!..
Hani; böyle bir şeye niye ihtiyaç duyuldu, bir evsahibinin misafirini böyle “kayda” aldırması etik miydi, gotik miydi?..
Bunlar üzerine kafa yormanın manası ne!..
Ve dahi; size ne!..
İşte buraya kadar… En ciddi pozlarımızı takınarak, kaş çatıp şekil yaparak anlattık…
(Bakıyorum da inanasınız yok…
“Serdar oraya gitmemiştir,
Jandarma paşası ile böyle şeyler konuşmamıştır, hatta öyle bir jandarma paşası bile yoktur!..” der gibi bakıyorsunuz!..)
E ne yapalım…
Teslim olalım;
Yok;
O ben değildim…
Desteklenecek gazete de Vakit değildi…
öyle bir Paşa da yok!..
Yani…
Vakit olunca yok!..
Kayda da alınmadım!.. Ayıp da edilmedim!..
Bütün bunlar olmadığı için ödeneğin örtülüsünden ya da örtüsüzünden damla kuruş gelmedi… Gelmesi söz konusu bile edilmedi!..
Hiçbir şey olmadı…
Olsaydı fenaydı!..
Yani, biz olsaydık fenaydı!..
Biz “En bi Atatürkçü” gazete değiliz!..
“En bi ulusalcı!..”
“En bi ‘Kıbrıs’ı sattırmam’ diye bağırıcı” gazete değiliz!..
Biz Vakit’iz!..
Unuttunuz mu; akredite de değiliz!..
Biz yapmadık!.. Başkaları yaptı!..
Yerli Pravda yaptı!..
Bu yazıdan anlaşıldığı kadarıyla:
Vatan, millet Romanya!..
Gerisi hep fasarya!..