Toplumsal Kohezyon ve Modernite
“Hocam, edebiyat konuları halloldu da şimdi fizik-kimya konularına mı daldın?” demeyin. Her ne kadar “kohezyon” kelimesi fen alanında kullanılmaktaysa da, sosyal alanlara uygulamak da mümkündür.
Kohezyon, fen bilimleri alanında kullanılan bir kelime. Latince “cohaerere”den geliyor. Bu da “bir arada bulunma” demek. Kimya ve Fizik alanlarında kullanılan “kohezyon”, moleküller arası çekim kuvveti ve bu kuvvet ile sağlanan “bir arada olma”dır. Taş, kohezyonu güçlü bir yapı iken, mıcır haline getirilmiş taş, kohezyonu çok zayıflamış bir yapı gösterir. O yüzden, asfaltlamada kullanılan mıcırın kohezyonunu güçlendirmek için zift kullanılır. O zift olmasa, mıcırın üstünde giden aracın yolla ilişkisi çok zayıf olur ve sonucun ne olacağını tahmin edersiniz.
Teknik husus anlaşıldıysa, konuya girelim…
Fen bilimlerinin “kohezyon”unu, toplumsal hayata uygulamak pek de zor değildir.
Meselâ âilede kohezyon birinci derece yakın akrabalık, yani ana-baba olmak, kardeşlik, evlat olmak gibi tabii ilişkilerle sağlanır. Tâli akrabalıklarda da ilişki, gene “akrabalık kohezyonu” ile sağlanır. Âile ve akrabalık üstü toplumsal oluşumlarda kohezyonu sağlayan husus, İbn Haldun’un “asabiyet” olarak adlandırdığı yapı özelliği gösterir ki, bu daha çok “aşiretçilik” anlayışına tekabül eder. Bunun üst yapısı, modern zamanlarda “milliyet” olarak tezahür etmiştir. Bu oluşumda, kohezyon fonksiyonunu daha çok dil üstlenmiştir.
Dili aşan sosyal yapılarda, sosyal kohezyon din tarafından sağlanır. Bu tür sosyal yapılara “ümmet” dendiği, herkesin malumudur.
Modern çağlarda, toplumsal kohezyona ideolojilerin de eklendiğini söylemek mümkündür. (Ticaret ve paranın kohezyonel yönünü hiç düşünmedim; ne yalan söyleyeyim.)
Dil, din ve ideolojiler, bireyin duygu ve birikim yönünü de yansıtan sosyal olgulardır.
***
Modernitenin dayatmasıyla, “milliyet” fikri, aşiret, boy, oba gibi alt grup sosyal yapıları yok edip “milliyet”e mensup olma bilincini ortaya çıkarmıştır. Sosyal alt grupları, çoğu zaman indirgemeci bir zihniyetle tekilleştiren modernite, diğer yandan da diğer milliyetlerden soyutlanma şeklinde tezahür etmiştir. Yani, milliyet, bir yandan alt grupları birleştirirken, öbür yandan ayrıştırıcı bir fonksiyon üstlenmiştir. Modern çağlar bu ayrıştırma ile geçmiştir.
Cumhuriyet dönemi Türkiye’si, sosyal kohezyon açısından tam bir felakettir. “Dil merkezli bir kohezyonla oluşturulan yeni devlet, önce kendi halkının diliyle oynamış ve tarihten süzülüp gelen “medeniyet dili” bir kabile dili derekesine düşürülmüştür. Böylece yaşayan sosyal yapı ile tarihî sosyal yapı arasındaki duygudaşlık yok edilmiştir. Daha sonra, dayatılan dil ideolojisi ile Kürtçe ile Türkçe arasına bir beton duvar örülmüş ve böylece bir grup vatandaş ile duygu bağı yok edilmiştir. Bunun yanı sıra, dayatılan “resmi ideoloji kohezyonu” her zaman fiyasko ile sonuçlanmıştır.
Osmanlı sosyal yapısı, herhangi bir ideoloji dayatmadan, tabii bir şekilde gelişen toplumsal kohezyonel yapıyı 600 yıl sürdürmüştür. Kimsenin ne diline ve ne de dinine müdahale etmiştir. Çünkü Osmanlı bir medeniyet zihniyetinin sonucu oluşmuş ve merkeze “insan olma”nın gereği olan “insanî kohezyon”u koymuştur. 90 yıldan beri modernitenin dayattığı “ideolojik devlet” anlayışı, bu kohezyonel yapıyı darmadağın ettiği gibi, esas unsur olarak kabul ettiği Türk halkıyla da kohezyonel ilişkiyi kopararak çözük bir toplum meydana getirmiştir.
Her şeyi ancak ayrıştırarak anlayan modernite, müdahaleleriyle toplumsal yapıyı oluşturan kohezyonu çoğu zaman ya tekilleştirmiş veya yok etmiştir. Dili yok etmiştir; bu yüzden dilin taşıdığı değerler ve duygular yok edilmiştir. Dini yok etmiştir; dinin sağladığı kohezyon yok olunca da toplumsal çözülme felaketi yaşanmıştır.
Din yerine ikâme edilmeye çalışılan batılılaşma ideolojisi toplumsal taban bulamamış, sadece devlet pastasından pay alan azınlığın, kendini korumak için geliştirdiği bir ideoloji hâline gelmiştir.
Modernite, “toplumsal kohezyon”u yani “toplumsal büyü”yü bozmuş; çekim gücü yerine “itme, ayrıştırma, parçalara ayırma” gibi travmatik olguların ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Türkiye’de verilen kavga, ne politiktir, ne de ekonomik… Kavga, kendi halkı ve komşularıyla “toplumsal kohezyon”u yeniden inşa etmek isteyenlerle, ayrıştırıcı modernite arasındadır.
Sevgili Hakan (Poyraz), bana felsefe yapma!... Olayı ben böyle görüyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.