İdeolojik linç girişimi ve Bayramzade meselesi
Gazeteci, haber değeri olan şeyler peşinde koşar. Yaz aylarının sıcak, kış aylarının soğuk olmasının hiçbir haber değeri olmadığından, bunu yazmaz ve mevsimlerin özelliklerinden haber çıkarmaz. Şâyet Temmuz ayında kış soğuğu yaşanırsa, bunu yazar ve bundan haber çıkarır.
Fatih Akkaya ve Yener Dönmez, DPI toplantılarının kokusunu almışlar… Haber yapıp yazı yazdılar… İlk toplantı Galatasaray Üniversitesi’nde olacaktı; yapılan yayın üzerine gerçekleştiremediler… Cezayir Lokantasında yaptılar… Demek gazetecilerin aldıkları koku, sağlam bir koku imiş ki yazdıkları yazı, yaptıkları haberlerden telaşlananlar oldu. Yetmedi, “Galler’de olan gözden ırak olur…” hesabına yattılar. Gazeteciler gene sordu “Neler konuştunuz?” diye ama duvardan ses var, DPI’cılardan ses yok… (Sahi, Galler toplantısına katılan Ak Parti milletvekillerinin katılış şekli konusu, niye açığa çıkmadı henüz…)
Gazeteci arkadaşlar, bu haber peşinde koşarken, DPI’cılardan Bayramzade Ali Bey’le ilgili bir haber de takılmış oltalarına ve “kripto” olma hususunu da sordular. Varsa böyle bir mesele, ortaya çıkar ve “Var lan böyle bişi!... Var mı diyeceğin?...” diye gürlersin… Yoksa, “Yok böyle bişi arkadaş!...” diye gene gürlersin.
Sevgili Fatih açık açık söylüyor… “Ben kimsenin etnik kökeni ile ilgilenmiyorum.” diyor ki ben de aynı şekilde düşünüyorum ve gayr-ı irâdî bir olgu olan etnisitenin hiç kimseyi ilgilendirmeyeceğini savunuyorum. Ayrıca, etnisiteye bağlı hiçbir ideolojiye de inanmıyorum. Tabii, buna bağlı olarak, etnisiteye dayanan bütün anlayışlara ve ideolojilere de şiddetle muhalifim. Biyolojik etnisitenin hiçbir şey ifade etmeyeceğini; sadece, insanlık âleminde, her etnik yapının insanlığa sunduğu zenginlikle bir yer bulabileceğine inanıyorum.
Fatih Akkaya, “Ermenicilik yapıyor musun?” diye de soruyor. Çünkü sevgili Fatih de etnisiteyi mesele etmeyenlerden ama etnikçilik yapılmasına da tahammül edemeyenlerden. Öyle ya… Kimse, etnik kökenini önceden tayin edemez. Bu tabii bir olgudur… Ama etnikçilik yapmak, bir insanlık ayıbıdır. İslamiyet de “etnik olgu”yu önemsemez ama etnikçilik yapmaya iyi gözle bakmaz.
Herkes, Türk’tür, Kürt’tür, Fars’tır, Arap’tır, İngiliz’dir, Fransız’dır… Kimse bunu baştan belirleyemez. Ama birileri, etnisiteyi kutsayan Türkçülük, Kürtçülük, Farsçılık, Arapçılık, İngilizcilik, Fransızcılık yapmaya kalktı mı, karşısında, topyekun insanlık birikimini bulur.
Yeni Akit, Habervaktim, Yener Dönmez ve Fatih Akkaya, aldıkları kokunun netleşmesi için, iyi niyetle yazılar yazıyor ve haberler yapıyor… Ama karşı mahallenin çocukları, hep birlikte bir linç töreni hazzının büyüsüne kapılıyorlar. Yok, Bayramzade 28 Şubat’ta başörtülü kızları desteklemişmiş… Yok o sapına kadar demokratmış… Yok şu yok bu!...
O güruhun 28 Şubat’ta demokrat kesilmesi ve başörtülü kızları savunması, gönülden inandıkları bir şey değildir. Bunların çoğu daha düne kadar Marksist idi. Şimdilik devletle sorun yaşadıklarından, devletin ortaya çıkardığı tüm olumsuzluklarda, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesizliğiyle hareket ettiklerinden ve bir de hazır muhalif kitle bulmuşken yamanalım diyerek 28 Şubat sürecinde kızları destekler göründüler. Yarın öbür gün, keskin tercih doğuracak bir şey olsa, bunlar, başörtülü kızların ve onları destekleyenlerin karşısında yer alır. Her şey aslına çeker arkadaşlar…(“Şap-şeker” konusuna girmeyelim Süheyla!...)
Hadi, Bayramzade ve hempâlarının feryatlarını anladık; bazı “yanaşma İslamcılar”a ne oluyor?... Bütün çabaları laikçi ve partizan cumhuriyetçilerin meşruiyet alanına girmek olan “yanaşma İslamcılar” da linç korosuna katıldılar.
Zaten bu “yanaşma İslamcılar”da bir sorun var dostlar… Bunlar, “İslamiyet” kelimesi ile “Kürt” kelimesini rahatça yan yana kullanırlar ama “İslamiyet”in yanına “Türk” kelimesini koymazlar ve koyanlara da tıpkı laikçiler, partizan cumhuriyetçiler gibi saldırırlar. (Bakınız: Geçen haftanın Cafcaf’ındaki karikatür.)
Yarın öbür gün keskin tercihe zorlayan bir şeyler olduğunda, bunlar rahatça mazilerine ve takıntılarına dönerler. Bunlardan kimseye, hatta yazdıkları gazeteye bile fayda gelmez. Alın size Koray Düzgören örneği!... Daha düne kadar Yeni Şafak’ta yazıyor ve “demokrat bir aydın” olarak lanse ediliyordu. Şimdi nerede Düzgören? Yakın zamana kadar Türkleri “düşman” diye niteleyen Roj TV’de program yapıyordu, şimdi de Nuçe TV’de aynı saldırılarına devam ediyor. Yani, hâlâ Türklere “düşman” diyen yayın organlarında arz-ı endam ediyor. Soyadı “Düzgören” ama olayları yamuk mu görüyor, düz mü, ona “İslamcı” kimliğiyle tanınan eski gazetesi karar versin.
Bir de şu “hedef gösterme” saçmalığı var…
Gazeteci bir olay varsa yazacak arkadaş!... yazacak ve isim de verecek ki, hem haberinin sağlam olduğu anlaşılsın, hem de okuyucu “Kim ki bu?...” diye merakta bırakılmasın. Her gazetede her gün binlerce haber çıkar ve binlerce isim geçer… Onların yaptıkları gazetecilik, Yeni Akit veya Habervaktim yaparsa, “hedef gösterme”… De get allasen!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.