Hangi devlet, Müslümanların sözcüsü?
Burma, Birmanya eski adları. Şimdiki adı Türkçede pek de kolay telaffuz edilemeyen Myanmar. Siyasi ismi Myanmar Birleşik Cumhuriyeti. Hindî Çinin kuzey batısında yer alan 50 küsur milyonluk bu memleketin büyük çoğunluğu Budist. Bir milyon civarında da Müslüman var.
İngiliz çapraşık politikası, nereye girip orada bir süre kalırsa ayrılırken geriye mutlaka bir ihtilaf bırakır. Hindistanı işgal eden bugün artık güneşi sönük Britanya krallığı, 19. asırda Burmayı da hakimiyetine alarak Birmanya yapmıştı.
Şimdi dünyanın diğer gündemi Myanmar.
Niçin?
Çünkü burada Müslümanlar katlediliyor. Üstelik de ramazan ayında. Budistlerle Müslümanlar arasında henüz teyit edilemeyen iddialar yüzünden kavga çıkmış ve büyüyerek Müslüman katliamına dönüşmüş.
Dünya katliamı nasıl öğrendi? Sosyal medya ve İranın meseleyi BMye taşımasıyla.
Türk hariciyesi, Suriyeye kilitlenmişken İran, görüldüğü gibi bir rol çaldı demesek de bir rol aldı. Asıl üzerinde durulması gereken bu aktörlük görevidir. Yoksa Budist-Müslüman, Çinli-Müslüman, Rus-Müslüman, Yahudi-Müslüman vs. vs. çatışmaları şu veya bu sebepten hep olmuştur, bundan sonra da olur.
Soru şudur:
Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir Müslüman kitlesinin başına bir şey geldiğinde kim sesini çıkartıyor, kim onu sahipleniyor?
Bu alanda boşluk var.
Suriye Müslümanları, Libya Müslümanları, Yemen, Somaliyle meşgul olmak yetmez. Yeniden dünya devleti oluyorsak bu şerefle mütenasip hareket etmek gibi bir mesuliyet, mükellefiyet ve mecburiyetimiz vardır. Şimdi bazı zekâ özürlü kimseler hemen laiklik ve benzeri klişe laflar edebilirler.
Bakınız bugün ABD, nerede bir Amerikalı varsa ben onun hakkını korurum demekte. Vatikan da Hıristiyanlara sahip çıkmakta. Bunu dün aynı zamanda Halife unvanına sahip Osmanlı Sultanı yapmaktaydı. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman sahipsiz bırakılmıyordu. Zaten, Hilafet, dini olmaktan ziyade siyasi bir kurumdur. Bu kurumu en maharetle işleten deha Sultan Abdülhamid oldu. Bir insanın Yıldız Sarayı dışına çıkmadan dünya siyasetini böylesine avucunun içinde tutması hayret ötesi bir gerçektir.
Bu itibarla tarihimizden ders ve ibret almamız gerekir. Mezheb farkı sebebiyle İranın İslam dünyasına, mazlum Müslümanlara sözcü olması mümkün değildir. Destek olabilir. Fakat vekil olamaz. Vekalet ve temsil Türkiyededir. Bizdeki o malum paleontolojik çağdan kalma kemalî laikler, işte bu gerçek fark edilmesin, şuurlar ola ki uyanmasın diye hep Patrikhaneyi Fatih Kaymakamlığına bağlı bir memuriyet! diye küçümsediler. Asıl korkuları, Fenerdeki Patrik değil, Şamdaki son halifenin kemikleriydi. Fenere hak verilince Müslümanlar da uyanır diye korkmaktaydılar.
Bu yersiz korku, Türkiyeyi hak ettiği rolden mahrum bıraktı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.