Akif Emre

Akif Emre

Türkiye'nin gücünüm sı/nı/rları

Türkiye'nin gücünüm sı/nı/rları

Yönetimle, sistemle ne türden problemleriniz olursa olsun, Türkiye'nin sıradan bir ülke olmadığını kimse inkar edemez. Bir imparatorluk parçalanmış, onun bakiyesi üzerinden yeni bir devlet kurulmuş. Bu devlet her ne kadar geçmişini reddetse de en azından varlığını dayandırdığı Lozan'da Osmanlı'nın borçlarını devralmış; her ne kadar kaybettiği topraklara dönemese de, hatta yakın ilişki kurması bile engellenerek manevi nüfuzunun önüne geçilmiş olsa da...

Bu 'devlet geleneği' hem ayak bağı oldu hem de gücünü oluşturdu. Güçlü devlet geleneği her şeyden önce vatandaşlarının bilinçaltında yatan bir değerdi. 'Yüce devlet' fikrini besleyen yüce ideallere yeni devlet sırt çevirse de halkının zihninin derinliklerinde bir yerlerde bu fikir hep var oldu. Fazla derin çözümlemelere gerek yok; Ortadoğu'ya, Balkanlara, yani eski Osmanlı sınırları içindeki ülkelere turistik bir gezi yaparsanız bu ülkelerin hala ne kadar gecekondu devleti olduğunu ortaya çıkar. Türkiye ise, tam tersine, görüntüsü muhkem olmasına karşın halkıyla ilişkisi bir tür gecekondu düzensizliğini taşıyor.

Dünya sisteminde yaşanan önemli değişimler Türkiye'ye yeni bir alan açtı. Bu durumu başka açıdan 'yeni rol verildi' şeklinde okuyanlar da olabilir. Fakat kesin olan şu ki, 2012'nin Türkiyesi bölgesel ağırlığı, etkinliği ile yirmi sene öncesinin Türkiyesi değil. Her şeyden önce içerdeki gecekondu mantığının frenlediği potansiyel açığa çıktı; bunun doğurduğu sinerji henüz yerli yerine oturmuş olmasa da... İkincisi dünya sistemindeki dönüşümle, Türkiye'ye, eski haliyle edilgen olmasına izin verilmeyecek kadar ihtiyaç duyuldu.

Bu noktada bir tespit daha yapmalı: En azından teorik olarak Türkiye bir imparatorluk değil. Başka bir ifadeyle, olanca çeşitliliğine rağmen Türkiye, ulusdevlet mantığının şekillendirdiği bir devlet. İkinci tespit; resmi Türkiye Batı ittifakının bir parçası, yani NATO üyesi; AB kapısını çalan ve sırada bekleyen üyelik adayı... Aynı zamanda bu Batılı yanına rağmen Batı'nın hala ötekisi. Kendi başına bırakılmayacak kadar önemli, AB'ye alınmayacak kadar da hem öteki hem de hazmı zor.

Türkiye'nin gücü ile neo-Osmanlı hayali arasındaki uçurum her zaman fiziki şartlarda ortaya çıkmaz. Maddi şartların bedelini tüm toplumun ödeyeceği gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalınmasa bile, devletin vatandaşıyla arasında olan fikrî, dünya görüşü düzeyindeki mesafenin hatırda tutulması gerek.

Türkiye'nin bölgede tek başına oyun kurucu aktör olması, bölgesel güç olması hatta 'iznimiz olmadan bölgede yaprak kıpırdamaz' gibi hayallerin gerçeklikle ilişkisini herkesten önce devleti yönetenler koparırsa bedeli ağır olabilir.

Suriye konusunda gelinen noktada yaşanan tıkanma, Türkiye'nin imkanlarını, gücünün sınırlarını, hayalle gelecek tasavvurunun karıştırılmasını açıklayıcı bir gösterge oldu. Olayların başında söylenen Suriye'nin etnik ve mezhebi temelde parçalanma riskini illa ki dış güçlerin tahrik etmesi gerekmiyordu. Osmanlı sonrası dünya sisteminin cetvelle çizdiği sınırlar ortadan kalkıyor ama yeni çizgiyi sanılanın aksine Türkiye çizmiyor. Ayrıca, Türkiye'nin yapacağı yeni düzenlemenin daha adil, daha gerçekçi olacağı anlamına da gelmiyor.

Suriye sorunu etrafında, bir yanda etnik ve mezhebi ayrışan diğer yanda Baas sonrası için İsrail'le Türkiye'yi ortak çizgide birleştirmeye yönelik teoriler önümüzdeki sürecin çok daha sancılı olacağına işaret.

Türkiye gücünün farkına varmak ile hayal ettiği gücünü gerçek sanmak arasındaki çelişkiyi yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi