Tekfir Çok Hassas Bir Konu
Bir müslümanı neler dinden çıkarır?
Daha doğrusu hangi inanç veya inançsızlık, hangi söz ve davranışlar, hangi terkler insanı dinden çıkarır ve tekfiri haklı kılar?
Biz daha önce irtidat ve mürtedi işlerken bu konuda yeterli bilgiler verdik. Tekrar edecek değiliz. Burada dikkat edeceğimiz mesele, tekfirin ne kadar hassas bir konu olduğudur. Çünkü bir müslümanı tekfir etmek, hem eden, hem de edilen açısından birçok itikadi ve hukuki sonuçlar doğurur.
Yani gerekli yerde tekfir yararlı iken ve yapmamak zarar verirken, gerekmeyen yerde yapmak ise çok tehlikeli ve zararlıdır. Onun için Çok Hassas Bir Konu diye başlık attık. Öyleyse bu konuda konuşmak ve yazmak, akaid ve fıkıh ilminde bir bilgi işi olduğu kadar, aynı zamanda ahlak ve maneviyat gerektiren bir sorumluluk işidir. Öncelikle bunun bilinmesi gerekir.
Bu bir ayet veya hadisi yorumlarken, onlardan belli bir hükme varırken, Arap dili ve edebiyatını bilmekle beraber, tefsir, hadis, fıkıh ve bu ilimlerin usulünü de bilmek gerekir. Bu çok önemli ve doğru bir bilgidir. Sırf bu yüzden birçok insan kendi imanını tehlikeye atmaktadır.
Bir de, müstear isimlerle telif ve tercüme edilerek kimin yazdığı veya tercüme ettiği belli olmayan, ehliyeti ve mezhebi bilinmeyen, aslı ile karşılaştırma imkanı bulunmayan, özellikle de internette beleş tedavülde olan kitaplardan sakınmak gerekir. Çünkü hiç alakası olmayan bilgiler kitap içine girdirilmektedir. Sanırım yazarlarına da ihanet edilmektedir. Öyleyse akaid ile ilgili kitaplar çok önemlidir. Onları ancak ilmine güvendiğimiz meşhur alimlerden okumalıyız.
İfrat ne kadar zararlı ise, tefrit de o kadar zararlıdır. Doğrusu vasat olandır, orta yoldur, dengeyi sağlamaktır.
Ama bu sözlerim yanlış anlaşılmasın. Bazen küfür çok açık olup herkes tarafından görülebilir. Bunun için alim veya kitap aramaya gerek yoktur.
Mesela adam bana diyor ki: Hocam, kalbimi hançerle delseler, başımı taşlarla ezseler, ben yine de müslümanım ve ondan asla vaz geçmem. Ancak dinin kanunları ve ekonomik hükümleri eskimiştir, şeriat bu asırda fayda vermez. Kanunları batıdan, ekonomiyi de Markstan alırsak, çok güzel olur. Namazı yine kılalım, orucu yine tutalım.
Ya da televizyonda herkes dinledi. Adam diyor ki: Bizim Sorunumuz ikiyüz hüküm ayetlerinde. Onları attık mı, İslam ile çağ uyuşur. İrtica kalmaz. O ikiyüz ayeti alamayız. Aldık mı, Osmanlıya dönmüş oluruz ki, irtica budur. Laiklik buna izin vermez.
Şimdi, Allah Tealanın dinini beğenmeyen, ayetlerini çirkin gördüğü için tekrar Ona iade etmek isteyen, dinin kanunlarını atan, onun yerine Batıdan kanunlar alan bir insan, sırf ben de müslümanım dediği için, Müslüman mı sayılacak?
Hayır, tövbe edip bu batıl inancından vazgeçmedikçe Müslüman sayılmayacak.
Neden sayılmayacak?
Daha önce yazmıştık, önemine binaen tekrar edelim:
Akaid kitaplarımız imanın sağlıklı ve Allah Teala katında geçerli olmasının şartlarını genellikle üç maddede özetlerler:
1.İman, hayattan ümit kesildiği son anda, yani ölüm anında olmamalıdır.
2.Kuran ve mütevatir sünnetle tespit edilen hiç bir iman esası inkar edilmemeli, yalanlanmamalıdır. Çünkü iman bir bütündür, bölünme ve parçalanma kabul etmez. İman esaslarından birini inkar, tümünü inkar gibidir.
3.Farz ve haram gibi dini hükümlerin, kanunların, şeriatın, emir ve yasakların, iman esasları gibi güzel ve faydalı olduğuna, fert ve toplumun dünya ve ahiret saadetini temin ettiğine kesin inanmalı, bunları yaşamada inat ve kibirlilik göstermemeli, bunları zamansız, yararsız, çirkin, çağdışı, gericilik ve yobazlık olarak görmemeli, ne bunlarla, ne de bunlara inanıp yaşadığı için Müslümanlarla alay etmemeli, küçük görmemeli, hafife almamalı ve gıcık kapmamalıdır.
Aksi takdirde, kişi kendini mümin saysa da hiç şüphesiz o, Allah ve Müslümanlar katında mümin değildir. Bu, Allah adına ahkam kesmek değil, Allahın bildirdiği ilke ve ölçülerini ilim ile tespit edip ortaya koymaktır.
Bu konuda çağdaş bir alimimizden bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Ama gelecek yazıda inşallah.