Faruk Köse

Faruk Köse

Terörün destekçilerine haddini bildirmek

Terörün destekçilerine haddini bildirmek

Hakkari’de “savaş” var. Terör örgütünün Kandil’deki elebaşısı ile Ankara’daki siyasi uzantısı olan partinin başkanı ağız birliği içinde, “belli bir bölgenin devletin kontrolünden çıkıp teröristlerin kontrolüne girdiği”ni, “devletin 15 gündür o bölgeye karadan giremediği”ni, havadan bombalamakla yetindiğini ifade ediyorlar. Bir tek “yetkili” de çıkıp, “yok böyle bir şey” demiyor; zımnen bunun doğruluğunu onaylıyor.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum; “bilmem şu kadar yıldır girilemeyen vadiye, ovaya, dağa, mağaraya, ormana, kampa, tarlaya vs. nihayet girildi” şeklinde haberler verilir. Güvenlik güçlerinin “bilmem kaç yıldır girilemeyen” o bölgeye girmesi büyük bir başarı olarak sunulur. Ama kimse de çıkıp, “nasıl oluyor da koskoca devlet şunca yıldır kendi sınırları içindeki bir bölgeye giremiyormuş?” diye sormaz. Bir ülke ordusunun, kendi topraklarındaki bir bölgeye girmesinin neresinin başarı olduğu, o ana kadar girilememesinin ne anlama geldiği sorgulanmaz.

Son olarak Şemdinli olayında gördük ki, terör örgütü artık “vur-kaç taktiği”ni bırakmış “cephe savaşı”na girişiyor, “alan savunması” yapıyor. Vuruyor ama kaçmıyor, ele geçirdiği bölgeyi terketmiyor, alan hakimiyeti için savaşıyor ve 15 gündür de belli bir bölgeyi elinde tutmaya devam ediyor. Doğrudan cephe savaşında belli bir “aşama”yı katetmiş görünüyor. Burada sorulması ve sorgulanması gereken şu: İş bu noktaya nasıl geldi, bu esnada “yetkililer” nerede, neler yapıyordu?

Şimdi Başbakan’ın 8 cana malolan karakol saldırısı üzerine yaptığı açıklamadan yola çıkarak önemli bir hususa değinmek istiyorum. Başbakan şöyle diyor: “Türkiye Cumhuriyeti ve aziz millet, sadece terör örgütüne değil; terör örgütünün iplerini elinde tuttuğu canilere de, terör örgütünün iplerini elinde tutan düşman ülke ve çevrelere de haddini, hududunu bildirecek güçtedir.”

Madem ki Türkiye Cumhuriyeti bu güçte; o halde bunu niye yapmıyor da bekliyor, niye can ve mal kaybına sebep olan terörü durdurmuyor, bunu sormayacağım. Otuz yıldır her terör saldırısından sonra aynı cümleleri duymaktan artık gınâ geldiğini, somut adımlar atılması gerektiğini söylemeyeceğim. “Laf değil, artık icraat görmek lazım” demeyeceğim. Diyeceğim o ki; madem Sayın Başbakan “haddini bildiririz” demiş, biz de kime hangi haddin bildirilmesi gerektiğine işaretle sürece katkı sağlayalım.

Terör örgütüne destek veren küresel ve bölgesel güçler belirlenmeli, bu kapsamda ABD, İsrail, Almanya, Rusya, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Suriye “teröre destek veren ülkeler” listesine alınmalı, onlarla ilişkilerin yeniden ele alınacağı deklare edilmeli, yaptırımlar belirlenip uygulanmalıdır. ABD’nin haddi SEİA’nın iptal edilip ABD üslerinin kaldırılması ve diğer alanlardaki ilişkilerin kademeli olarak azaltılması; Rusya’nın haddi Rusya içindeki azınlıkların ve bağımsızlık hareketlerinin desteklenmesi; Yunanistan’ın haddi Batı Trakya Türklerinin güçlü bir muhalefet şeklinde organize edilerek Türkiye’deki Rumlarla mutekabiliyet şartlarının işletilmesi; İsrail’in haddi yahudi sermayeli mal ve yatırımların Türkiye pazarından uzaklaştırılması, Filistinlilerin askeri, ekonomik ve siyasi olarak en ileri düzeyde desteklenmesi; Almanya, İngiltere ve Fransa’nın haddi onlarla ticari bağlantıların gözden geçirilmesi ve mal alımında sıkı bir ambargo uygulanması; Suriye’nin haddi merkezi otorite kurulana kadar kuzey bölgesindeki otorite boşluğunun asker sevkedilerek doldurulması; bütün bu ülkelerin ortak haddi diplomatik ataklarla sürekli taciz edilmesidir.

Topraklarında PKK’yı barındıran Irak’ın haddi, Kandil’e karadan ve havadan girilmesi ve örgütün merkez üssünün imha edilmesi; bir daha orada tutunamayacağı kesinleşene kadar da Kandil’de bir üs bulundurulmasıdır.

Kontrolü altındaki topraklarda PKK’nın yuvalanmasına, Türkiye’ye geçerek eylem yapıp geri dönmesine, kaçış yolu ve barınma yeri olarak kullanmasına göz yuman Barzani’nin haddi, derhal örgüt mensuplarını paketleyip teslim etmesi; bunu yapmazsa önce verilen siyasi ve ticari desteği kesip finans yollarının kapatılması, sonra da girip Erbil’in başına yıkılmasıdır.

Irak ve Barzani’ye bildirilecek bir “had” de, Kerkük merkezli “Türkmen Özerk Yönetimi”nin kurulması, bir adım sonrasında tek yanlı tanınıp Türkmenlerin siyasi ve iktisadi olarak güçlendirilmesi ve silahlandırılmasıdır.

Her vurduğunda yeni tavizler kopardığını gören PKK vurmaya devam ediyor. “Açılım”ların, “uyum yasaları”nın açtığı kulvarda silahlı ve silahsız faaliyetlerini geliştiriyor, güçlendikçe güçleniyor. PKK ve yandaşlarının haddi; bütün siyasi, sosyal, iktisadi, askeri vb. faaliyet alanlarının kısıtlanmasıdır. Örgüt her vurduğunda “hak” adı altında yeni imkânlar sağlanmasına son verilmesi, bilakis her terör saldırısından sonra daha önce verilmiş bir hak kısıtlanarak örgütün, eylemleriyle Kürt halkına zarar verdiğinin gösterilmesidir. Örgütün siyasi, iktisadi ve diğer uzantılarına faaliyet imkânı tanınmaması ve sesinin soluğunun kısılması; “medya desteği”nin kesilmesidir.

Bence Başbakan’ın sözlerindeki en önemli nokta nakarat haline gelen “haddini bildireceğiz” değil, “terör örgütünün iplerini elinde tutan düşman ülke ve çevreler” ifadesidir. Böylece resmi ağızdan “terör örgütünün başka ülkeler tarafından desteklendiği” açıklanmış oluyor. İşte buradan yürümek ve “maşa”dan önce “maşayı tutan el”le mücadele etmek lazım.

Şimdi sıra, bu “ülkeler”in ve “çevreler”in kimler ve onlara “bildirilecek haddin neler olduğu”nun da resmen açıklanıp harekete geçilmesidir. Tabiî bir otuz yıl da bunun için beklemeyeceksek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
11 Yorum
Faruk Köse Arşivi