Eleştirmeden önce anlamak gerekir
Son yazdığım yazılarda İranı Suriye konusunda eleştiren ve durması gerektiği yeri hatırlatan tenkitlerde bulunmuştum. Bu yazılara farklı kesimlerden tepkiler geliyor.
Niyet okuması yapan, dar meşrep kalıplarına kendisini mahkûm etmiş ağzı bozuk çevreleri bir tarafa bırakıyorum.
Akademik çevrelerden, okurlardan ve kimi dostlardan gelen iyi niyetle yapılmış eleştirilere ise özetle bir cevap vermek istiyorum. Çünkü gelen emaillere teker teker cevap yazma imkânım yok maalesef.
İranın Batının hedefinde olduğu hatırlatmalarıyla başlayalım.
Batının ve İsrailin İranı vurma planlarına olumlu bakmamız mümkün değildir. İsrailin nükleer silahlara sahip olmasının İrana da aynı silaha sahip olma hakkını verdiğini bu köşede kaç kez yazıp çizdik. Ama İran eli kanlı Suriye rejminin yanında durarak kendisini yalnızlaştırdı ve düne nazaran bugün daha fazla bir dış müdahaleye açık hâle geldi.
Türkiye ve İran arasındaki yaşanan son gerginliklerden sonra İranın tehditkâr dilini görmezden gelemeyiz. Geleceğin nükleer İranının bu tehditkâr diliyle Türkiyeyi şimdiden korkuttuğunu ve bunun Türkiyenin İrannın nükleer programlarını destekleyen duruşunu etkileyeceğini bir yere not etmek gerekir. Bunun sebebi de İran.
İranla siyasi ve ekonomik birliğin sağlanması gerektiğini hep savunduk, yine de savunuyoruz. Türkiye, İran ve Mısır üçlüsünün Müslüman dünyayı koruyup birleştirebileceğine inanıyoruz. Ama İranın Suriye meselesine yaklaşımı, İhvan karşıtı durumu ve Şiî jeopolitiğini öncelemesi bu beklentilere gölge düşürmüştür.
Suriye meselesinde İranı haksız görüyorum. İranın bazı endişelerini anlamak mümkün elbette, ama bunun yolu Suriye halkının kurban verilmesi olmasa gerek. BOP gibi iflas etmiş projeler kimseye katı laik Baas rejiminin yanında saf tutma meşruiyeti vermez. Batının bir BOP projesi iflas eder, yenisini üretir, bu hep böyle oldu, yine öyle olacak. Bu tür şer projeleri ufkumuzu daraltmamalı, irademizi yok etmemeli.
İranı ve Şiîliği bilmediğimiz meselesine gelince.
Şiiliği doktora tezi olarak çalışmış birisiyim. Şiiliğin mezhep paradigmasının İran siyasi açılımlarını etkilediğini ve yönlendirdiğini az çok biliyorum. Osmanlı Safevi mücadelesinin bu dönemde farklı formlar içinde devam etmesini istemiyorum. Bana bu eleştiriyi getirenler acaba bu konuyu ne kadar çalışmışlardır?
Türkiyenin İrana yönelik siyasi açılımlarını Şiîlik karşıtı refleksler belirlemiyor. İranı koruyan tavrı bunun kanıtı değil midir? Zamanında Nusayrîlerle de iyi ilişkiler geliştirdi Türkiye. Ama aynısını İran için söyleyemiyorum maalesef.
İran basınını ve siyasilerini takip ederseniz Safevi reflekslerden kurtulamadıklarını görürsünüz. İrana defaatle gittim, Türkiye sınırından Pakistan sınırına kadar gezdim. Bu eleştiriyi yapanlara İranı gidip görmelerini tavsiye ediyorum.
Türkiyenin yanlışları olmaz mı? Elbette olur, Türkiyenin yanlış yaptığına kaani olduğumuz açılımlarını eleştirmekten yüksünmeyiz. Meselâ Başbakanın Mısıra laik anayasa teklif etmesini haklı olarak eleştirdik.
Biz açıkça şunu söylüyoruz; halkla zalim rejim çatıştığında ne Türkiye ne de İran göreceli çıkarları için zalim rejimin yanında halka karşı kendini konuşlandırmalı. Eğer İran Suriye halkının yanında Türkiye de karşısında olsaydı, yani bugünkü pozisyonların tersi yaşansaydı, o zaman Türkiyeyi eleştirirdik. Mesele bu kadar basit.
Suriyeden sonra sıra Türkiyeye gelecek diye uyanmamızı isteyen korku sahiplerine de; Suriye halkını vehimlere kurban vermenin vebalini hatırlatırız. Bu ahlâkî de değildir. Siz, fikir jimnastiği yaparken bir halk katliamdan geçiriliyor; çoluk çocuk katlediliyor, şehirler yerle bir ediliyor...
Meselenin tehir edilecek durumu yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.