İlkeli insan
Bireysel ve toplumsal uyuşukluğun temelinde ilkesizlik yatar. Sorunların temel kaynaklarından biri de insanların, genelde yollarını çizerken, hayatlarına yön verirken ilkelerden hareket etmemeleri yatar. İnsanlar, hep bir ana temadan hareketle hayatlarını düzenleme eğilimindedir. İşte bu noktada, olması gereken ana tema nedir? suali çıkıyor karşımıza.
Yani insanlar, aslında neye göre tutum ve davranışlarını belirlemelidirler? derseniz, bu ana temanın adının ilke olduğunu söyleyebiliriz. Aslolan ilkeli olmaktır. Nasıl ki sorunların ana kaynaklarından biri ilkesizlik ise, çözümlerin, daha doğru bir tabirle sorunlarla asgari düzeyde karşılaşmanın ana kaynaklarından biri de ilkeliliktir.
İlkeli insan; iç şartlarını zaten yoluna koymuştur, bu arada dış şartlar ve karşılaşacağı hadiseler ne olursa olsun, varlığının ve güvenliğinin temeline değişmeyen, eğilip bükülmeyen, her durumda geçerliliğini koruyan doğru ilkeleri koymuştur. Hayatına yön veren doğru ilkeleri, hayatındaki deneyimleri ve başka insanların tecrübeleri aracılığıyla güçlendirmesini bilir. Hareket merkezine koyduğu doğru ilkeleri hem kendini değiştirme, hem de geliştirme ölçüsü olarak görür. Çıkarlarını ilkelerine bağlılıkta gördüğünden, ilkelerine aykırı hiçbir şeye tevessül etmez; zira bunu, varlığının güvenliğine en büyük tehdit olarak kabul eder. Doğru ilkelere sahip insan, bu ilkeler sayesinde kendi gelişme düzeyini görür, böylece daha fazla öğrenmek için bilgi ve anlayış düzeyini yükseltir. İlkeli insan, iş ve gidişlerinde kendine tam olarak güvenen insan olduğundan, sorunlarını da kararlılıkla ve etkin bir biçimde çözüme kavuşturur.
İlkeli insan; gayesini bilen, hedeflerini tesbit eden, nereye gitmek istediğinin farkında olan ve bundan da önemlisi, varmak istediği noktaya nasıl erişeceğini bilen insandır; onun pusulası, ona rehberlik eden ilkeleridir. Bu ilkeler sayesinde doğru ve verimli kararlar alabilir, kararlarını uygulanabilir ve anlamlı kılan sağlam verilere ulaşabilir, bunları etkili bir biçimde kullanabilir. Kendini olayların, durumların, duyguların ve şartların akışına kaptırmaz; bunların uzağında durmasını ve bunlara hakim olarak hayatının dengesini kurmasını bilir. Gerek aldığı kararlar, gerekse bu kararlara dayalı olarak yaptığı hareketler, hem uzun ve hem de kısa vadeli düşüncelerini ve onlara bağlı olan her şeyi yansıtan verimli sonuçlardır. Hangi durumdu olursa olsun, aldığı kararları ve icra ettiği eylemleri, ilkelere bağlı vicdanına dayandırır, en iyi seçeneki bulur ve bunu da bilinçli olarak belirler.
İlkeli insan; uzun süreli sonuçlardan oluşan ve geniş bir hayal gücünü içeren yargılara sahiptir. Kanaatleri akıllıca bir dengeyi, sükûnet içinde bir güveni yansıtır. Her şeyi başka türlü görebilir, üçüncü seçenekleri de hesaba katar ve bulur, farklı biçimde düşünmeyi becerir ve öylece de davranır. Dünyaya, etkili ve tedbirli yaşamak için gerekli olan temel bir paradigma aracılığıyla bakar. Sadece kendini düşünmez, içinde yaşadığı dünya ve birlikte yaşamak zorunda olduğu insanlar için neler yapabileceğini de göz önünde bulundurur. Kendi varlığı ve gücü için başkalarının güçlenmesinin de gerekli olduğunu bildiğinden, buna yönelik çalışmalar içindedir. Kendi yaşadığı veya başkalarının edindiği olsun, hayatın bütün deneyimlerini, yeni ve daha güzel şeyler öğrenmek ve mutlu bir hayata katkıda bulunmak için ele geçen fırsatlar olarak yorumlar.
İlkeli insan; güçlü insandır. O, gücünü sınırlandıran şeylerin, sadece doğal yasaları ve doğru ilkeleri anlayış ve izleyiş tarzı ile ilkelerin kendi doğal sonuçları olduğunun da çok iyi farkındadır. Onun için asıl olan ilkelerdir; bu nedenle başkalarının tutumları, davranışları ve hareketleri onu fazla kısıtlamaz; hele ilkelerini çiğnemesini hiç sağlayamaz. Eylem yeteneği kendi öz kaynaklarının kat kat üstündedir. Başka insanlarla verimli ilişkiler kurmasını, işler yapmasını çok iyi bilir. Kararlarını ve hareketlerini mevcut şartlara göre kısıtlamaz, bunlardan olumsuz etkilenmez.
Eğer insan hayatının merkezini doğru ilkeler üzerine oturtursa, güçlü, verimli, mutlu ve sorunların üstesinden gelebilen bir hayatın temellerini de atmış demektir. Zira ilkeler, hayatın can damarlarıdır; bunların geçerlilikleri, başkalarının davranışlarına, çevreye ya da geçici güncel heveslere bağlı değildir. Doğru ilkeler, sınırları genişletebilmeyi, darlıkları bollaştırmayı, yoklukları zenginleştirmeyi, eksiklikleri tamamlamayı sağlayacak kaynaklardır.
Eğer hayatımızın merkezine insan fıtratına uygun temel ilkeleri yerleştirirsek, sorunlar yumağıyla örülmüş dünyada sorunsuz hayatın temel paradigmasını oluşturmuş oluruz. Unutulmamalıdır ki, insanların paradigması, aslında kendi tutum ve davranışlarının biçimlendiği kaynaktır. Bu kaynağın doğru olarak kullanılması, bireysel ve toplumsal sorunları önlemenin ve var olanları da çözmenin zeminini hazırlayacak ilk ve öncelikli tedbirdir. Bundan sonra yapılacak olan her şey, bu ilkelere dayalı olarak yürütülürse sonuca ulaştırır.
İlkeli hayatın sorunları, ilkesiz hayatın çözümlerinden daha zararsızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.