Kafa karıştıran bilgiler...
Olduğunu duyduğunuzda ‘eyvah!..’ diyeceğiniz türden bir saldırı idi, İstanbul İstinye’deki saldırı. Olayı duyar duymaz; ihtimal birçok kişi gibi, ‘eyvah!’ dedim.
Alışıldığı üzere, medya olayın ardında hemen dini bir bağlantı arayacak ve literatürlerinde bulunan ne kadar örgüt adı varsa, birbiri ardına sıralanacaktı. Ve öyle oldu.
El-Kaide’den Hizbullah’a, adı bilinen ve bilinmeyen bir sürü örgüt ilişkilendirildi saldırı ile. Adı zikredilen örgütlerin tek ortak tarafı, en azından teorik olarak dini yönleri olması idi.
Hatta saldırının PKK bağlantısı ihtimali bile, PKK’nın bu olayda el-Kaide taşeronu olup olmadığı sorusu beraberinde ele alındı.
Adeta bir kaleyi andıran ve herhangi bir olağandışı durum sözkonusu olduğunda güvenlik tedbirlerinin zirve noktaya çıktığı anlaşılan bir binanın önünde gerçekleşen saldırı; gerçekleştirenler, niyetleri ve arkasındakiler açısından hala muamma.
Saldırıyı takip eden saatlerden başlayıp, halen de devam eden haber/yorum furyası sayesinde, bir sürü bilgi edinmiş olduk aslında. Ama bu bilgilerin, işe yaramaktan çok kafa karıştırdığını da hepimiz biliyoruz.
Emniyet güçlerinden bile hızlı(!) davranan medyamız; daha isimlerinin bile bilinmediği saatlerde, saldırganların mensup olduğu örgütten başlayıp, yurtdışı bağlantılarına kadar her şeyi bizlere duyurmuştu bile.
Hatta emniyet güçleri delilleri toplamakla meşgulken, TV ekranlarından olayda kullanılan silahların balistik incelemeleri hakkında bilgiler yayınlanıyordu.
Olay, şu anda Ergenekon iddianamesinin gölgesinde kalmış durumda.
üç genç polisimizin hayatını kaybettiği ve ülkemizde olduğu gibi bütün dünyada da şok etkisi yapan saldırının amacı hakikaten ne idi acaba?
Dindarlık açısından toplumumuz ortalamasının altında oldukları anlaşılan; sadece birisinin yurtdışına gittiği açıklanan; annesine yeni bir iş bulduğu müjdesini vermiş birinin de içlerinde olduğu üç saldırgan, bir kaleden bile daha sıkı korunan ABD Konsolosluğu’nu işgal etmeyi düşünüyor olamazdı.
Kurşun geçirmeyen camlarla kaplı güvenlik kulübesinde bulunan polislere ateş açmaları sonrası çatışma çıkacağı; tesadüfen orada bulunan ve attığını vuran bir trafik polisinin kurşunlarına hedef olabilecekleri ihtimali, akıllarının ucundan bile geçmiyordu herhalde...
Eylemin adı ‘intihar saldırısı’ olarak konuldu ama bu kişilerin böylesi bir yolla intihar etmelerini gerektirecek bir sebep de gözükmüyor ortalıkta.
Bu kişilerin amacı intihar etmek olsaydı, beraberce ölmek için daha değişik yollar bulabilirlerdi.
Son yıllarda, olup biten birçok şeyin gerçeği ile kamuoyuna lanse edilenler arasında derin farklılıklar olması halini sık yaşıyoruz.
Olaylarla ilgili olarak medyanın oluşturduğu saptırma girişimleri, bazı olayları gerçeğinin tam zıddı olarak algılanır hale getirmiş durumda.
80’li yıllardan sonra yaşanan ve çoğunun failleri hala net olmayan birçok önemli olayın, bazı kesimlerce topluma yutturulmaya çalışılan sebeplerle değil, tam da tersi sebeplerle gerçekleştirildiği, yavaş yavaş herkes tarafından anlaşılıyor...
Bu seriden olayların en çarpıcısı, belki de Danıştay Baskını...
Ergenekon İddianamesi’nin 60 sahifesini kapsadığı bildirilen bu olay, faili eylem kararını birahanede almış olsa da, ‘başörtüsü yasağı sebebiyle yapılmış dinci bir saldırı’ olarak vasfedildi uzunca bir süre.
Süreç yavaş işlese de, gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı.
Ama bütün bu gelişmelere rağmen, ısrarla bildiklerini okumaya; bütün bir milletin gözü önünde yalan konuşmaya, yazmaya ve çizmeye devam eden birileri de, halen mevcut.
Siz siz olun, birçok kirlilikten korunduğunuz kadar hatta daha fazla, bilgi kirliliğinden de korunmaya çalışın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.