Amaç Çözüm Değil Çözümsüzlük
Suriyede katil Baas rejimi artık tüm ar örtülerinden sıyrılmış halde, hiçbir sınır tanımadan hâkimiyet kavgası veriyor. Olayların başlangıç merhalesinde en azından kendisine yönelecek tepkileri aşağı çekmek amacıyla bazı kirli işlerini gizli tutabilmek için büyük çaba harcıyordu. Bu sıralarda yine olayları doğru bir şekilde kamuoyuna yansıtan medyayı engelleme veya sıkı murakabe altında tutma çabaları sürüyorsa da vahşi katliamlarının, cinayetlerinin kamuoyuna yansımasını da pek önemsemiyor. Çünkü bir yandan kendisi tüm ar örtülerini atmışken diğer yandan kamuoyunun olayları rutinleştirmesinin, alelade olaylar kategorisine sokmasının rahatlığını yaşıyor.
Bu tür olayların, cinayet ve katliamların rutinleştirilmesinin, güncelleştirilmesinin tehlikesine daha önce de muhtelif yazı ve konuşmalarımızda dikkat çekmiştik. Bu durum toplumlardaki duyarlılığı öldürmekte ve tepkileri kademeli bir şekilde aşağı çekerek zamanla sıfır derecesine düşürmektedir. Tepki ve duyarlılığın sıfırlanması ise katillerin cüretlerini artırıyor. Onlar da artık herhangi bir ahlâkî sınır, insanî ölçü, yasak tanımadan ellerindeki gücü son raddesine kadar kullanarak etkisiz hale getirmek istedikleri tarafa mümkün olan en ağır darbeleri vurmaya çalışıyorlar. Sonuca ulaşmada gecikilmesinin, hadiselerin geniş zamana yayılmasının en önemli riski de budur.
BM kontrolündeki sözde çözüm girişimlerinin hep sonuçsuz kalmasının, sürekli saldırgan tarafa mühlet verilmesi suretiyle zamanın onun lehine işletilmesinin arka planında duran stratejik hesabı bu yönden tahlil ettiğimizde bir art niyet, kirli hesap kokusu alıyoruz. BM ve onunla koordinasyon içinde hareket eden Arap Birliği, Suriye Halkının Dostları Grubu vs. gibi organizasyonlar ürettikleri çözüm formüllerinin en azından diktatörü geri adım atmaya zorlayacak, katliamları, cinayetleri önleme amaçlı duvar oluşturacak pratiğe dönük formüller olması için göz doldurur en ufak bir işlem yapmadılar. Sadece Baas diktasını ikna edebilmek ve onun da razı olacağı bir formülü icraata sokmak için mühlet verdi, planların uygulanmasını zamana yaymaktan yana tavır sergilediler. Oysa bu mühlet sürekli mazlum halkın aleyhine işledi. Verilen süre içinde rejim katliamların trendini yukarı çekip günlük cinayet ortalamasını sürekli artırırken güya çözüm arayışı içinde olanlar gün geldi Pariste, gün geldi İstanbulda buluştu ama sadece havanda su dövdüler. Muhtelif çözüm planları üretti, gözlemci grup oluşturdu, temsilci atayarak Baas diktasıyla irtibata geçti ve taleplerini ilettiler. Ama hiçbirinde artık katliamlara son vermelisin, yoksa biz de hiçbir şey yapamasak hedefteki kitlelerin can güvenliği içinde olacağı uçuşa, askerî müdahaleye kapalı bir tampon bölge oluştururuz demediler.
Böyle sonuç getirmeyen, katliamların önüne geçmeyen, insanların can güvenliğine kavuşmalarını sağlayacak bir bölge oluşturulmasına bile yanaşmayan formüller üretilmesinin ve bu formüller çerçevesinde bağlantılar kurulmasının amacı olaylara bigane kalmıyoruz mesajı vermektir. Ama görünüşte olaylara bigane kalmayan uluslararası mekanizma gerçekte halkın meşru mücadelesini ve haklı taleplerini zamanın yıpratmasına bırakmakta, böylece ilerleyen zamanın dünya kamuoyunun duyarlılığını da eskitmesi için sinsi oyun oynanmaktadır.
Sebep ise Suriyenin kaybedilmesi korkusudur. Bugün uluslararası ve bölgesel güçlerin bazıları açısından Suriyeyle ilgili hesapların korunması Baas rejiminin korunmasına bağlıdır. Bazıları için ise Baas özel anlam taşımasa da o gidince yerine gelecek otoritenin Müslüman Suriye halkının iradesini temsil eden, değerlerine sahip çıkan ve dış güçlerin dayatmalarına karşı halkıyla bütünleşen bir yönetim olması korkusu var. İşte bu korku ve endişede, bazı istisnalar dışındaki bütün uluslararası ve bölgesel güçler birleşiyor. O yüzden çözümü değil çözümsüzlüğü amaçlayan, açılması zor düğümlerle olayı zamana bırakan formüllerle katillere mühlet kazandırılıyor.
Bu durum karşısında Suriyedeki haklı direnişin arkasında duranlara daha büyük bir sorumluluk düşmekte, söz konusu sinsi oyun karşısında uyanık olunması gerekmektedir. Bu konudaki tespit ve düşüncelerimizi de inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.