Terörü mağlûp etmek için...
Terörle mücadelede çok hatalar yapıldı.
Bu hataların neler olduğunu sıralamaya gerek olmasa da, tekrarlanmamasını hatırlatmaya gerek vardır. Yıllarca tekrarlanan bir hatanın faturasını ödüyoruz. Duâ edelim de daha fazla fatura ödemek mecburiyetinde kalmayalım. Terörün can almaya devam ettiği bir yerde reformlardan bahsetmek ilk bakışta kulak tırmalasa da başka çarenin olmadığını da bilmeliyiz. Çünkü terörün bir maksadı da, bu ateşi söndürebilecek adımların atılmasına engel olmaktır. Son günlerde terörün yeniden tırmanmasına biraz da bu gözle bakmak gerekir.
Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen Türk Ceza Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Ortak Projesi programına katılan uzmanlar, bilhassa adalet sistemindeki reformların teröre rağmen devam etmesi gerektiğine işaret etmişler.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin de Türk yargı sisteminin içinde barındırdığı sıkıntıları herkesin bildiğini söylemiş ve bunları şöyle sıralamış: Mevzuattan, insan kaynaklı, fizikî ve alt yapı, ceza infaz sisteminden kaynaklanan sorunlar.
Ergin, fizikî mekân açısından yargının 4 katına ulaştığını da söylemiş. Doğru, Türkiyenin dört bir yanına Adalet Sarayları yapıldı, ama aynı ölçüde adalet sistemi düzelebildi mi? Sıkıntıların devam ettiği dile getirildiğine göre, sistemin henüz düzelmediği de ifade edilmiş oluyor.
Türk Ceza Sisteminin Etkinliğinin Geliştirilmesi Ortak Projesinde Proje Uzun Dönem Uzmanı olarak görev alan Marcel Lemonde ise, HSYKnın değiştirilmesinin olumlu bir adım olduğuna dikkat çekmiş ve hâlâ yapılması gereken bir çok reformun bulunduğunu ifade etmiş. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye aleyhine çok karar çıktığının altını çizen Lemonde, yargılamalardaki eksiklikleri de sıraladı. Uzun tutukluluk sürelerini eleştiren Lemonde, memurlar tarafından işlenen suçlar konusunda etkin soruşturma yapılmadığını hatırlatmış.
Aynı toplantıda konuşan Avrupa Konseyi İnsan Hakları Politikaları Geliştirme Dairesi Başkanı Jörg Polakiewicz de terörizm olduğu bir dönemde yargı reformlarının yapılmasının da çok önemli olduğuna dikkat çekmiş. (Cihan haber bülteni, 26 Eylül 2012)
Bazı siyasî parti liderlerini bile Terör azdı, o halde acele sıkıyönetim ilân edelim ya da Sallandır bir kaç yüz kişiyi, bak daha terör kalır mı? yollu beyanlar verdiği günümüzde, akl-ı selim ile düşünmek kolay değil. Bu bakımdan bilhassa yabancı uzmanların haklı ikazları dikkate alınmalı. Adaletle hükmedilmeyen hiçbir işin neticesinin hayırlı olması mümkün değil. Sallandırmak, ancak adaletle hükmedildiğinde bir anlam ifade eder. Zaten yakın tarihimiz, sallandırmanın da, sıkıyönetimin de çare olmadığını ortaya koymuyor mu? Türkiyenin yakın tarihi çoğunlukla darbe, sıkıyönetim ve olağan üstü hallerle dolu. Bunca tedbire rağmen terör bitmemiş ve halen can almaya devam ediyorsa, bir yerlerde yanlış yapıldığı artık kabul edilsin.
Bir tehlike de, terör kan akıttıkça toplumun buna alışmasıdır. Bu tuzağa da düşülmemeli. Deprem gibi terör de önlenemez gibi bir anlayış bizi daha kötü noktalara götürebilir. Nihayetinde terör, alınacak adil, doğru tedbirlerle en aza indirilebilir. Dünya ülkeleri kanlı terör örgütlerine karşı nasıl mücadele ettiyse, Türkiye de benzer şekilde mücadele etmeli. Ne terör örgütlerinin tuzağına düşüp hiddete kapılmalı, ne de çaresizlik havuzuna atlamalı.
Başta adalet sisteminde olmak üzere bir yandan reformlar devam etmeli, öte yandan da terörle mücadelede hataların tekrarlanmasına mani olunmalı. Türkiye bunu başarabilirse akan kanın durması mümkündür. Yok, Biz bu işi reformlarla değil, sıkıyönetim benzeri çözümlerle sona erdireceğiz diye düşünen varsa bu ülkeye yazık eder. Unutulmasın ki terör örgütü, 12 Eylül 1980 sonrasındaki sıkıyönetim icraatlarıyla zemin bulmuştur. Dönemin yöneticilerinin yaptıkları her yanlış, terör örgütünün kâr hanesine yazılmıştır. Aynı hatalara düşülmesin...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.