Müstehcenliğe destek atışı yapanlar
Çoğu zaman büyük işler yaptığımızı söylüyoruz, ama küçük işleri yapmaya zaman kalmıyor.
Meselâ, değil Türkiyeye, bölgeye ve icabında dünyaya nizâmât vermeye kalkıyoruz; ama sınır ve ölçü tanımayan müstehcen yayınların açtığı yaraları tedavi edemiyoruz. İhracatı patlattığımızı ilân ediyoruz, kişi başına düşen milli geliri arttırdık diyoruz, ama gençlerin çıkmaz sokaklara sürüklemesine sebep olan alkollü içkilerin gazetelerdeki reklamlarına engel olamıyoruz.
Güya zor işleri yapıp da kolay işleri halledememenin altında, geçmişte insanların ürkütülmüş, korkutulmuş ve sindirilmiş olması yatıyor olabilir. Atasözü gibi kabul gören bir tesbittir ki, insanların ürkmesi, korkması ve sindirilmesi diğer mahlukatın korkutulmasına benzemez. İnsan bir defa korkutulup sindirilince o korku belki de ölene kadar onunla beraber olur. Diğer mahkukat ise korktuğunu bir dakika, bazen de bir gün sonra unutur gider. Dolayısı ile insanların korkuları kalıcı, mahlukatın korkuları ise geçicidir.
İnsanların, barış dini olan İslâmdan korkutulması ve soğutulması da böyledir. Biz Avrupa ya da Amerikadaki İslâmdan korkmayı / İslamofobyayı ortadan kaldırmaya çalışırken asıl korkunun yanıbaşımızda olan bazı insanları etkilediğini unutuyoruz. Düşünelim ki İslam korkusunun olduğu Avrupa ülkelerinde küçük kız çocukları başörtülü olarak ilköğretim okullarına gidebilir. Aynı şekilde başörtülü olarak memurlar kamusal alanda görev yapabilir; ama güya İslam korkusunun olmadığı ülkemizde bunlar yapılamaz, yapmak isteyene de bazen mütedeyyin olanlar dahi karşı çıkar! Bu tabloya bakınca korkunun dağlara dahi sindiği söylenemez mi?
Aleyhinde yapılan bir haber vesilesiyle medyadaki İslâmofobyaya ve müstehcen yayınlara dikkat çeken bir öğretim üyesi, İslamofobiyi Batıdan önce kendi ülkemizde aramalıyız. Bizdekilerin İslama olan hıncı onları üçe beşe katlar. (Faruk Beşer, Yeni Şafak, 5 Ekim 2012)
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslam Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olarak çalışan Beşer, gazetelerdeki müstehcen yayınlara da dikkat çekip şöyle demiş: Gazetelerinin özellikle internet sayfalarındaki pornografik malzemeyi takip ediyorlar mı? Bunu uygun bulup onaylıyorlar mı? Bu durumu kadını aşağılama, bir nesne gibi kullanıp sömürme, gençlerin cinsel arzularını tahrik edip evlilik ve aile kurumunu yıkma olarak görmüyorlar mı? Bırakalım İslam ahlâkını, bu durumu sağlıklı her insanın duygularına ters bulmuyorlar mı? (...) Hürriyet, Vatan, Milliyet, Sabah, Habertürk gibi grupların internet sayfaları için iddia ile söylüyorum: Her gün insanın ar damarını çatlatan, ya da zaten çatlak olanlara hitap eden en az yirmi resim ve haber yoksa sözümü geri alıyorum. Bu durum patolojik bir hâl değil midir? Elbette bu insanlara, gelin bu konudaki ayıp olanı ve olmayanı İslâma göre tespit edelim demiyorum. Sadece duyguları ve istikameti sağlıklı bir hanımefendiye sormaları yeterli. Bu soruyu aynı zamanda gazetenin sahiplerinin sayın eşlerine (...) soruyorum; siz beylerinizin, babanızın gazetelerinin özellikle internet sayfalarındaki bu manzarayı çirkin bulmuyor musunuz? Bu uygulamayı kendinize, yani kadına hakaret saymıyor musunuz? Bunu kadın istismarı ve bu pornografi olarak görmüyor musunuz? (agg.)
İsimleri sayılan ve sayılmayan gazetelerle, onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce internet sitesi, televizyon ve dergilerle başta gençler ve bütün olarak aileler ve toplum bombalanmış olmuyor mu? Kim bu müstehcen yayınlara itiraz edecek? Bu gazetelerin sahipleri, sahiplerinin ailesi mevcut durumu normal kabul edebilir mi? Onlar etse, milletimiz, gençliğimiz ve ailelerimiz kabul eder mi? Niçin büyük meselelerle uğraşan Türkiye yöneticileri bu meselelerle ilgilenmez?
Maalesef reklamlar vesilesiyle müstehcen yayınlar mütedeyyin gazeteleri de istilâ etmiş durumda. Ev, araba, giyim eşyası reklamları adı altında müstehcen yayınlar yapılıyor. Bu musibete karşı hepimiz itiraz etmeliyiz. Bozulmayı görmek için 10 yıl önceki gazetelerle bugünkü gazeleri yan yana koymak yeter de artar bile...
Müstehcenliğe destek atışı yapan kim olursa olsun onlara itiraz ediyoruz ve inşaallah etmeye de devam etmeliyiz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.