PKK'yı Bitirmenin Üçüncü Aşaması (Son)
Terör örgütleri ancak, giderlerini karşılayabiliyorsa (tıpkı bir işletme ya da bir evin geçimi gibi) militanını besleyebiliyor, eylem yapabiliyor, varlığını sürdürebiliyor.
Evet, örgütlerin belki bir eylem için harcadığı para hatta kuruluşları için gereken meblağ başlangıçta çok büyük olmayabilir ama örgüt genişlediğinde, büyük eylemlere giriştiğinde, uluslararası bağlantıları arttığında (ki bu günümüzün terör örgütlerinin ayakta kalması için elzemdir) gereken rakamlar da şüphesiz o oranda büyüyor.
Bugün PKK’nın, dağlarda en az 5000 militan beslediği, özellikle yaz aylarında her ay ortalama 10 eylem yaptığı, yurt içinin yanında yurt dışında da pek çok faaliyette bulunduğu düşünüldüğünde ayakta kalması için gereken finansmanın boyutu açıkça kendini belli etmektedir.
Sadece militanların günlük iaşe giderlerine şöyle kabaca bir göz atılsa bile tablo kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bir militan için günlük 10 Dolar harcanmış olsa 5 000 militan için bu 50 bin Dolar eder. On günde 500 bin Dolar, 100 günde 5 milyon Dolar, bir yılda 20 milyon Dolara yakın bir para örgütün kasasına girmek durumundadır.
İşte bu yazı dizisini yazmamızın asıl sebebi tam da bu noktada yatmaktadır. Peki örgüt bu parayı temin edemezse ne olur?.. Cevap çok açıktır. Militanları aç kalır, aç kalan insanlar sağa sola dağılır, karnını doyuracak yer arar; sonuçta örgüt çözülür ve bu şer organizasyon da böylece son bulmuş olur.
Bunun örneği var mı?
Ezbere mi konuşuyorum? Hayır. Elde örneği var çünkü. Mesela İspanya’daki ayrılıkçı Bask’çı örgüt ETA’yı bitiren ana etmen, PKK ile mukayese edilemeyecek kadar az sayıdaki militanlarının tutuklanması veya öldürülmesi filan değil finans kaynaklarının yok edilmesi ya da yok edilme noktasına kadar geriletilmesidir. 1990’lı yıllarda yıllık geliri 28 milyon Euro civarında olan ETA’nın geliri 2010 yılında 3,1 milyon Euro’ya kadar düş(ürül)müştü. Kırk yılda 829 kişinin ölümüne sebep olan bu örgüt onca yıl tüm güvenlikçi önlemlere rağmen bitirilememiş ama finans kaynakları kurutulunca kendiliğinden faaliyetlerini sonlandırma kararı almak zorunda bırakılmıştı.
İspanya bunun için çok emek vermiş, çok para harcamıştır, doğru. Ama inanın başka yolu yoktur bu işin. Aynı şeyi bizim de yapmamız, başarmamız gerekiyor. Kaybedilen binlerce canı, bunun yanında her yönüyle bozulan psikolojik, ekonomik, sosyal hayatımızı da düşündüğümüzde, bu her şeye değer diye düşünüyorum.
Hem bu yöntem diğer yöntemlerden çok daha insani, hatta İslami ve millet olarak birlikte yaşamamız için olmazsa olmaz olan sosyal barışa uygun olanıdır. Dahası bu yazı dizisinde de belirttiğimiz gibi örgütler 500 bin Dolarlık bir masrafla 2 trilyon Dolarlık bir zarar meydana getirebilmektedir ki bu Türkiye gibi dünyanın 17. ekonomisi olmuş bir ülkenin ihracatının 15 katı, tüm gayrisafi milli hasılasının ise 3 katından fazladır. Yani ekonomik anlamda, böyle bir zararın sigortası için harcanacak paralar çok görülmemelidir. Dahası şehitler düşünüldüğünde elbette paranın pulun hesabı yapılmaz. Hem otuz yıldır uygulamakta olduğumuz güvenlikçi yöntemlere harcadığımız para da öyle az buz değil ki. Bu babda, sadece bir saatlik Skorski helikopteri uçuşunun 10 Bin dolar olduğunu hatırlatmak isterim!
İspanya bunu tek başına mı başardı?
İspanya bunu tek başına mı yapmıştır ya da başka ülkeler benzer bir başarıyı sadece kendi çabalarıyla elde edebilirler mi?.. Buna verilecek cevap, kesinlikle hayırdır. Zira işin rengi çok değişmiştir; boyutları büyümüş, bağlantıları çok artmıştır. Ayrıca şurası da bir gerçektir ki bırakalım her devletin her terör örgütüne karşı tavır almasını ve birlikte hareket etmesini, tam aksine belli örgütler belli devletler tarafından (en azından belli zamanlar için) bizatihi desteklen(ebil)mektedirler.
Mesela; soğuk savaş döneminde birçok sol örgüt ABD ve yandaşlarına karşı Sovyetler tarafından desteklenmiştir. Bu destek sadece ideolojik anlamda kalmamış siyasi yandaşlık, finansal destek ve teknik eğitimi de içermiştir. Aynı şekilde ABD de bazı örgütleri ki bunların çoğu radikal İslamcıdır, beslemiş, büyütmüş ve kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır. Tabii kullandıktan sonra da pis bir paçavraymış gibi bir kenara atıvermiştir.
ABD’nin sonradan en büyük düşman örgüt ilan ettiği El-Kaide ve Taliban bunlardan sadece iki tanesidir. Bunu niçin, Afganistan’da Sovyet yanlısı lider Necibullah sonrası iktidarı ele geçiren Taliban’ı ilk tanıyan ülkenin ABD olduğunu hatırlatmak sanıyorum ki yeterlidir. Peki ya şimdiki durum, yani ABD’nin Taliban’a bakışı?!
Ama son zamanlarda şükür ki terörün dini, milliyeti filan olmadığı, teröre karşı devletlerin birlikte hareket etmesi gerektiği fikri yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Öte yandan Terör örgütü baronluğunun çok kârlı bir iş olduğu, global ekonomik sistemin insanları ezdiği ve birtakım ideolojik (özellikle etnik temelli, milliyetçi) nedenlerle birlikte teröre zemin hazırladığı, bütün bunlarla terör örgütlerinin eskiye göre daha fazla güç kazandığı da doğrudur.
Teröre karşı uluslararası örgütlenmeler…
Bunun için, özellikle canı terörden yanan devletler ve topluluklar teröre karşı işbirliğini geliştirmişler, her alanda pek çok uluslararası antlaşma imzalamışlardır. Aslında terörizmin uluslararası boyutlarda ele alınması ve önlenmesine ilişkin çabalar II.Dünya Savaşı öncesine kadar gitmektedir (Terörizmin Önlenmesine ve Cezalandırılmasına dair Sözleşme, Milletler Cemiyeti, 1937).
- 1999; Terörizmin Finansmanın Önlenmesine dair Uluslararası Sözleşme. Bu sözleşmenin özelliği, terörizmin finansmanı suçunun ilk olarak düzenlendiği ve tanımlandığı antlaşma olmasıdır. Bununla, imzalayan ülkelere üç yükümlülük getirilmiştir: Ülkelerin iç hukuklarında terörün finansmanı suçuna dair düzenlemelerin yapılması, ülkelerarası karşılıklı yardımlaşma ve terör faaliyetlerinin finansmanına dair delillerin bildirilmesi ile bunların tespitinde görev yapacak mali kuruluşların belirlenmesidir.
- 2005; Avrupa Konseyi, Terörizmin Finansmanı ve Suç gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El konulması ve Müsadere edilmesine Dair sözleşme.
- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları: 1999 Taliban’ın, 2000’de de Usame Bin Laden ve El-Kaide’nin fonlarının ve diğer mali kaynaklarının dondurulmasına dair kararlar. 2001’de, 2004’de, 2005’de alınmış bir dizi benzeri karar.
- Birleşmiş Milletler Yaptırımlar Komitesi, devletlere terör örgütlerinin listelenmesi mecburiyetini getirmiştir. Bununla nihayet, terörizmin finansmanının tanımı da yapılmış ve “Terör suçlarının hazırlığında ya da işlenmesinde kullanılacağını bilerek, maddi destek ya da kaynak sağlayan, başkalarını para temini için ikna etmeye çalışan veya destek ya da kaynağın niteliğini, yerini veya aidiyetini gizleyen, örtbas etmeye çalışan kişilerin fiili biçiminde” dile getirilmiş ve dünya’da 36 adet terör örgütüne para ve malzeme yardımında bulunmak suç sayılmıştır.
- FATF’in(Mali Eylem Görev Gücü) Karapara Aklama ve Terörizmin Finansmanına ilişkin 40 Tavsiyesi.
- Terörizmin Finansmanının Önlenmesi ile İlgili Çalışan Temel Uluslararası Kuruluşlar: Birleşmiş Milletler, Mali Eylem Görev Gücü (G7 ülkelerince kurulmuş 36 üyeli kuruluş, ülkemiz de buna dahildir. Mali işlemlerin şüpheleri üzerinde duruyor, ekonomik ve hukuki olarak önlem alınmasını talep ediyor.), Dünya Bankası ve IMF, Avrupa Birliği (terörle mücadele stratejisi geliştirilmiş: Önle, koru, takip et, yanıtla gibi ilkeler konmuş, ortak tutumla terör örgütlerinin mali açıdan çökertilmesi esas alınmış, bir devletin artık bir terör örgütü veya terörist hakkında tereddüt, koruma veya görmezden gelme şeklinde pasif davranamayacağı fikri benimsenmiştir), Avrupa Konseyi. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, Egmont Grubu (1995’de Brüksel’de 24 ülke ve 8 uluslararası örgütün bir araya gelmesiyle kurulmuş karapara aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadele sistemlerinin geliştirilmesi amaçlanmış), İnterpol, Europol(Avrupa Polis Birliği), İslam Konferans Örgütü, Afrika Birliği Örgütü…
Teröre karşı ulusal örgütlenmeler..
Hemen her ülkenin yaptığı iç hukukla ilgili düzenlemeler… Bu meyanda Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmalar, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, Finansmanın önlenmesine dair yönetmelikler, tebliğler… Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Güvenlik Birimleri, Adli Makamlar, Mali Suçları Araştırma Kurulu(MASAK)…
Sonuç olarak…
Sonuç olarak bu yazı dizisiyle demek istediğimiz şudur: Terör çok yönlü bir varoluştur. Sadece içeride insanların ölmesine, maddi-manevi kayıplara, huzursuzluklara sebep olmakla kalmıyor, ülkelerin dış politikaları da, ekonomik ilişkileri de, uluslararası alanda partner seçimlerini de ciddi şekilde etkiliyor ve bütün dünyayı bir düzenden kaosa sürüklüyor.
Günümüzde onlara yaşama gücü veren kuvvetler ve bunları elde etmedeki yöntemleri çok değişmiştir. Bu sebeple nereden ve kimden geldiğine ve de neye mal olacağına bakmaksızın, elbette güvenlikçi anlayışları da ihmal etmeden bitirilmeleri için her türlü yöntem kullanılmalıdır. Bunu başarmanın en etkili ve kalıcı yolu ise teröristleri bulup tek tek öldürmek veya hapse atmak filan değil, teröristin neşet bulduğu zemini yok etmek ve ulusal-uluslararası işbirliğiyle örgütlerin finans kaynaklarını kurutmaktan geçmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.