Cumhuriyet kağnısı!
Bizim oralarda bir lâf vardır: Şükürler olsun Tanrıya, bizi bindirdi kağnıya! Şimdi dolmuşa bindirilmek deniyor ya, galiba kağnıya bindirilmek de o anlama geliyor!
Cumhuriyet Bayramı günü Cumhuriyet mitingi tertipleyenler, birinci Meclisin önüne kağnıları çekip gösteri yapacaklarmış. Televizyon gösterdi: Biz görmeyeli kağnılar bir hayli parlamış! Tekerleri incelmiş! Demek ki devir cilâlı kağnı devri!
Bu Cumhuriyet göstericileri, kağnının Millî Mücadeledeki rolünü bilirler de, Cumhuriyetten sonra başkent Ankaraya sokulmadığını bilmezler. Yüce Cumhuriyetimizin başkenti Ankarada kağnıların gelebileceği son nokta Çankırı kapısıdır! Öteye geçmek yasak!
Bu gafiller Ankarada yaşarlar, ama Çankırı kapısının nerede olduğunu dahi bilmezler.
Hani şimdi Yıldırım Bayazıt Meydanı var ya, işte orası! Ankaranın dış surlarının son kalıntıları orada idi, Çankırı kapısı veya Dış kapı denilirdi oraya...
Cumhuriyeti kağnı ile kazandık! (Lâf ola beri gele!)
E, öyleyse, neden Cumhuriyeti kurduktan sonra kağnıları şehre sokmadık?
Çünkü cumhuriyetimiz muasır medeniyet seviyesine ulaşmış bir Türkiye olmak iddiasında idi. Kağnılar ise, geri, ilkel bir teknoloji. Ne yazık ki, başkentin köylerinde kullanılabilir tek araç, 1950lere kadar binlerce yıllık kağnı idi!
Millî Mücadelede kamyonlarımız, başka motorlu taşıtlarımız ve trenlerimiz de vardı. Bunlar da kullanıldı. Ama bunların olmadığı yerlerde at arabaları ve kağnılara iş düştü.
Kağnıya at koşulur mu? Hayır, bu hıza müsait değildir çünkü.
Kağnıya öküz koşulur!
Cumhuriyet Bayramı günü Birinci Meclisin önüne öküz getirilmemişse, öküz rolünü oynayacak bir hayli İPçi vardır herhalde!
Efendim bu kağnı romantizmi, muhtemelen Fazıl Hüsnü Dağlarcanın Mustafa Kemalin kağnısı şiirinden neşet ediyor.
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Elif, Millî Mücadelenin kağnıyla mühimmat taşıyan kadınlarındandır. Çok ve çabuk taşır. Böylece nam salmıştır. Fakat bir sefer sırasında öküzlerden Kocabaş yığılır kalır. Kağnı çift öküzle çekilecek, başka çare yok. Elif bakar ki olmayacak, kendini koşar Kocabaşın yerine:
Kalır mı Mustafa Kemalin kağnısı bacım?
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik, Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
Bu romantizm iyi de, cehalet kötü!
Cumhuriyet Millî Mücadelenin yükünü taşıyan kağnıyı reddettiği gibi, Milli Mücadelenin temelini oluşturan fikri, inancı ve büyük halk kitlelerinin değerlerini de reddetti.
Başkent Ankaraya sadece kağnılar değil, onlar da giremezdi!
Sapısilik sulugöz cumhuriyetçiler, bütünü kavrayamadıkları için, Cumhuriyeti de doğru dürüst anlayamazlar. Dünya o zamanlar da cumhuriyet kaynıyordu, şimdi de! Latin Amerikada darbe ile cumhurbaşkanı olan başçavuşlar vardı! Irakta Saddamın idaresi cumhuriyet olduğu gibi, Suriyede Esedinki de cumhuriyettir!
Can Dündar nam sulu gözlü kemalist, neler yazıyor bakın:
Çankaya kütüphanesinde, İsmail Hakkı Babanzadenin Anayasa Hukuku kitabının 119. sayfasında Fransız düşünürü Montesqeieunün bir sözü yazılıdır: Cumhuriyetleri yaşatan genel kural fazilettir.
Hemen yanında güya Atatürkün el yazısıyla bir hesap varmış. 1923ten 1789u çıkarıyor ve 134 seneyi buluyormuş!
Sulugöz kemalist 134 sene kaybettik diye hayıflanıyor!
Sulu göz kemalistin cehaleti bizce tescilli!
Madde bir: İsmail Hakkı Babanzadenin Anayasa Hukuku diye bir kitabı yoktur! Olsa olsa bu kitabın adı Hukuk-u Esasiyedir.
Türkiye 134 sene ziyandaysa, Birleşik Krallık, yani İngiltere kaç senelik ziyanda?
Halka belâ olan diktatörlerin cumhuriyetleri vardır, İngiliz krallarının, kraliçelerinin ülkesinde ise demokrasi!
Cumhuriyet demokrasiyle faziletli olur!
Gerisi fasarya!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.