Faruk Çakır

Faruk Çakır

Dindarlar ezilmemiş!

Dindarlar ezilmemiş!

Türkiye’de ‘devlet’ten, ‘sistem’den yana şikâyetçi olmayan çok az kişi vardır. Sağcısı da, solcusu da, ‘orta yolcu’su da çeşitli dönemlerde eziyet görmüş, mağdur olmuş ve haksızlığa uğramıştır. Haksızlıkların ve adaletsizliklerin ayyuka çıktığı dönemlerin de; darbeler ve muhtıralar gibi ‘ara dönem’ler olduğunu her halde ayrıca ifade etmeye gerek yok.
Ancak bu haksızlık ve adaletsizlikler bir çizgi altında toplandığında, en fazla mağdur olanların mütedeyyin insanlar olduğu her halde inkâr edilemez. Elbette başka dünya görüşlerine mensup kişi ve gruplar da mağdur olmuştur; ama mütedeyyin insanların mağduriyeti yıllarca sürmüş ve hâlen de sürmektedir.
Bazı ‘solcu’lar, “‘Sağcı’lar iktidarda, daha ne mağduriyetinden bahsediyorsunuz?” diyebilir. İşin can alıcı sorusu da budur zaten. ‘Sağ’ iktidarlar bile Türkiye’yi yönetse, mütedeyyin olanların mağduriyeti sona ermiyor. Derin bir çelişki, ama hakikat bu…
Niçin böyle oluyor? Başka pek çok sebebi olabilir, ama biri de şu olsa gerek: ‘Sağ’ iktidarlar ekseriyetle ‘muktedir’ olamıyorlar. Ya cesaretleri, ya ferasetleri ya da kararlılıkları olmuyor. Bedel ödemeyi göze almayan bir iktidarın da, mütedeyyin insanları zincire vuran engelleri aşması, kırması, çözmesi mümkün değil. Bir yanlış da, tedbir ve sabrın yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor. Tam işleri düzelteceğiz derken, bir de bakıyorlar ki yıllar bitmiş, iktidar ellerinden uçuvermiş…
“Herhangi bir etiketle anılmayı reddediyorum. Bana yakıştırılan ve yakıştırılacak şeyler ise beni aşıyor” diyen ve “Kendimi Kemalist olarak tanımlayan biri değilim. Ama Kemalizmin o dönemdeki [kuruluş yılları kastediliyor/FÇ] gerekliliğinin de bilincinde olan biriyim” demeyi de ihmal etmeyen sanatçı, oyuncu Serra Yılmaz, “Ben bu ülkede dindarların ezildiğini düşünmüyorum ki. Tepeden inmeci ve Kemalist tavrı dindar gözüyle değerlendirip Atatürk’ü bir din düşmanı ilân edenler olduğunun farkındayım. Fakat ben Atatürk’ün yeterince din düşmanı olmadığını düşünüyorum” demiş. (Konuşan: Ezgi Başaran, Radikal, 17 Eylül 2012)
İyi güzel de, bu kadar yanlış teşhis olur mu? Yani Türkiye’nin tarihini bilip de “Ben bu ülkede dindarların ezildiğini düşünmüyorum ki” diyebilmek hakikaten üzücü. Şöyle dese belki daha anlaşılır olurdu: “Dindarlara baskı oldu, onlar ezildi, ama hak ettiler!” Böyle demeyip de haksızlıkları, baskıyı, eziyeti inkâr etmek hiç kimseye, hele hele Türkiye’nin ‘dert’leriyle meşgul olduğunu ilân edenlere yakışmıyor.
Sanatçıyla konuşan gazeteci de bu cevap karşısında şaşırıyor ve “Nasıl yani?” diye üsteliyor. Serra Yılmaz bu ‘Nasıl yani?’ye de şöyle cevap vermiş: “Dinin uygulanması ve yaşanması bu ülkede hiç sekteye uğramamıştır. Türkiye’deki laikliğin de gerçek laiklik olmadığını eminim herkes biliyordur. O yüzden ne din ne de dindarlar bu ülkede baskı altına girmiştir.” (Agg.)
“Genç kızların başörtüsü takıyor diye yıllarca üniversiteye gidememesine ne demeli? Bu, dindarların ezildiğini göstermiyor mu?” sorusu bile Serra Yılmaz’ı insafa getirmemiş: “Benim için göstermiyor. Bir ezilmenin tek ölçüsü bu olmaz çünkü.”
Gerçi, başörtüsü yasağına karşı olduğunu da ilâve etmiş, ama “dindarların ezilmediği” görüşünde ısrarlı…
Elbette Türkiye’deki ‘laiklik’ gerçek ‘laiklik’ değil, ama bu “Laiklikte dindarlara hürriyet olmaz” anlamında anlaşılmamalı. Aksine laiklik, dindarlara ilişmediği ölçüde gerçek laiklik olur.
Tamam, başörtüsü yasağı “dindarlara baskı”nın ölçüsü olmasın, ama problem sadece bu değil ki. Bilhassa 1950 öncesi ‘tek parti/CHP dönemi’nde yaşananlar “baskı”nın katmerlisi değil mi? Kur’ân öğrenmek yasak, camiler depo, ezan-ı Muhammediyi aslına uygun şekilde okumak yasak, o yasak, bu yasak… Buna rağmen “dindarlara baskı yok” diyene “El insaf!” demekten başka bir şey bulamıyoruz vesselâm...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Çakır Arşivi