Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca
Türkiye işini gücünü bırakmış çift başlı yönetim tartışmasına kilitlenmiş durumda.
Yazının sonunda, diyeceğim lafı başında diyeyim de mesele çok uzamasın.
Abdullah Gül ile Recep Tayyip Erdoğan, kendi ifadeleriyle söylemek gerekirse, kardeştir..
Ve bu kardeşlik, özellikle önemli dönemeçlerde test edilmiştir.
Tek tek detayına girmek değil niyetim. Ama 3 Kasım 2002de, Erdoğan siyasi yasaklıyken başbakanlık koltuğuna oturan Gülün, ardından zerre kadar tereddüt etmeden o koltuktan kalktığını hatırlıyorsunuzdur..
Ya da eze eze Cumhurbaşkanı olabilecek siyasi gücü varken Erdoğanın, adayımız kardeşim Güldür diyerek cumhurbaşkanlığını kendi eliyle verdiğini..
Dolayısıyla bugün ya da 2014 için de ayrılık-rekabet bekleyenlerin bu muratlarına eremeyeceklerini rahatlıkla söyleyebilirim..
HER KONUDA AYNI MI DÜŞÜNÜYORLAR?
Ha kardeşlerse de her konuda aynı düşünmek zorunda da değiller..
Bugüne kadar, şike yasası, başkanlık sistemi, tutuklu vekiller ve açlık grevleri gibi çok sayıda temel konuda farklı düşünmüşlerdir.
Bu da doğaldır. İki koca insandan söz ediyoruz burada.
İki aklı başında, kendi doğruları olan değerleri olan, dünya görüşü olan insandan..
Bugün de herhangi başka bir konuda farklı düşünüyor olmalarında bana göre hiçbir yanlışlık yok..
Ama birbirlerinin görev sahasına müdahale ediyorlarsa o zaman başka bir şeyi tartışıyoruz demektir.
Ki Başbakanın Esenboğada söylediği; biz bu ülkeyi çift başlı yönetmiyoruz sözünü de o anlamda ele almak gerekir.
Peki ya Başbakanın bu sözünün üzerine Sayın Cumhurbaşkanının; Ben de başbakan gibi düşünüyorum mealindeki sözlerini nasıl okuyacağız?
İkiniz de aynı düşünüyorsanız, barikat meselesindeki ayrılığın alt okuması ne?
CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKAN
Barikatları Kim Kaldırttı? tartışmasına sebep olan yetki meselesinin bize düşündürttüğü iki konu var.
İlki Başbakanın, ikincisi ise Cumhurbaşkanının yetkileri..
Anayasa hukukçuları son tartışmada önlerine 1982 Anayasa Metnini alıp incelediler.
Ve dediler ki; Cumhurbaşkanı, yetkisi dışında bir şey yapmamıştır zira Anayasanın cumhurbaşkanlığı ile ilgili (101, 102, 103, 104 ve 105nci )maddeleri, fıkralarıyla ve yapılan değişikliklerle birlikte okuduğumuzda, ortada herhangi bir sorun olmadığını siz de göreceksiniz.
Peki bugüne kadar neden yaşamadık böyle bir karmaşa?
Çünkü bu işler teamüllerle yürüyordu. Cumhurbaşkanı, yürütmenin işine karışmazdı. İstese MGKyı da toplayabilecekken, Bakanlar Kurulunu da toplayabilecekken, ülkeyi TBMMye sormaksızın savaşa bile sokabilecekken, seçimlerin yenilenmesine dahi karar verebilecekken bunları yapmıyor..
Ya ne yapıyor? Millet iradesi olarak kabul ettiği (Abdullah Gül özelinde söylüyorum) TBMMnin iradesinin üzerine çıkmamaya özen gösteriyor.
Bunu millet iradesine saygısızlık olarak görüyor.
Ama?.. Aması da şu; İstersem pekâlâ yapabilirim!..
Peki kim yapabilir isterse? Sayın Abdullah Gül mü? Sanmıyorum.
Yapsa yapardı..
Bugüne kadar yapmadığına göre bundan sonra da yapmaz..
Yani barikat kaldırmak falan gibi değil, esaslı konularda yapmaz..
O halde bu son hadiseyi şöyle anlamak lazım, teamüllerle giden bir mekanizma vardı bugüne kadar.
Ama Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda, eğer şartlar hâlâ daha değişmemişse, ülke böyle yönetilecektir..
Kalın sağlıcakla.